Logo

    gulen

    Explore "gulen" with insightful episodes like "Arresti e condanne per il colpo di stato in Turchia - Intervista a Chiara Maritato", "Gönül Dili Hal Şivesi 2 / 2019 Kasım", "Çile / 2019 Kasım", "Türap Ender Türap / 2019 Temmuz" and "Cihad / 2019 Temmuz" from podcasts like ""Cominciamo Bene - Le interviste", "Çağlayan Dergisi", "Çağlayan Dergisi", "Çağlayan Dergisi" and "Çağlayan Dergisi"" and more!

    Episodes (22)

    Arresti e condanne per il colpo di stato in Turchia - Intervista a Chiara Maritato

    Arresti e condanne per il colpo di stato in Turchia - Intervista a Chiara Maritato
    Alla fine di novembre sono arrivate notizie di condanne per il tentativo di colpo di stato del 2016 in Turchia. Agli stessi fatti si riferiscono arresti portati avanti negli ultimi giorni. In tutti i casi gli obiettivi sono accusati di aver organizzato o aver preso parte al tentato golpe.
    Perlopiù si tratta di ufficiali dell'esercito: secondo la magistratura turca alcuni di loro avrebbero ordinato l'attacco aereo contro il parlamento e altri raid sul Paese. A questi si aggiungono anche membri del movimento Gülen, ex alleato dello stesso Erdogan, ma additato dal 2017 come organizzazione terroristica.
    In generale, in Turchia a partire dal 2016 si sono intensificate sempre più le operazioni condotte contro l'opposizione. Giornalisti, attivisti per i diritti umani, membri di partiti avversi sono stati arrestati e condannati. Eppure l'opposizione non si è fermata, anzi, è cresciuta nel tempo. Movimenti femministi e di lavoratori si stanno rafforzando, e riescono ora a avviare mobilitazioni molto partecipate.
    Ne parla Chiara Maritato, assegnista di ricerca del dipartimento di culture, politiche e società dell’Università di Torino.

    Gönül Dili Hal Şivesi 2 / 2019 Kasım

    Gönül Dili Hal Şivesi 2 / 2019 Kasım
    Tarih boyu bütün Kur’ân talebeleri hep böyle düşünmüş ve bu güzergâhta yürümüşlerdir. Dün ve bugün o nurânî şehrahın yolcuları o yolun sonsuz rehberinin takipçileri olmaya ant içmiş, hep sevgi soluklamış, başkalarına karşı aşk u alâka mırıldanmış, herkesi kardeşlik hisleriyle kucaklamış, -Bediüzzaman ifadesiyle- kâinata “mehd-i uhuvvet (kardeşlik beşiği)” nazarıyla bakmış, konuşurken gönül dilleriyle konuşmuş, konuştuklarını hal şivesiyle renklendirmiş ve fânileri Bâkî’den ayıran noktaya ulaşmış, his ve heyecanlarıyla hep bir farklılık resmi çizmişlerdir.

    Bunlardır ki, çevrelerindeki en küçük işaretlerde bütün varlığın ruh ve mânâsını duyar; duyduklarını çehrelerindeki imalarla, gözlerindeki mânâlarla şekillendirir; var olmadaki derin sırları ledünnî bir sezişle sezer ve kalbin tepelerine sağanak sağanak boşalan mânâları birer “mâide-i semâviye” gibi karşılaştıkları herkese tattırmaya çalışırlar.. dolaşırlar vadi vadi, inançlarında filizlenen güzellikleri sunacak sineler ararlar.. ve buldukları her müstaid ruhla âdeta bir bayram yaşarlar. Duygularında gayet masum, en büyük başarılar karşısında bile iddiasız, her türlü beklentiye karşı kapalı; ama pürneş’e ve püriştiyaktırlar. Gece-gündüz hep bir sır peşindedirler.. sırlarını paylaşma onların en büyük emelidir. Gönüllerinde duyduklarıyla gönüllerde heyecan uyarmaya çalışırlar.. âşina sinelere duygudan-düşünceden, sesten-sözden matbaa mürekkebi görmemiş güftesiz besteler sunarlar. Soluk soluğadırlar yaptıkları işin heyecanıyla; ne yeis ne de keder, ne tereddüt ne de inkisar; yudumlarlar amel ve aksiyonlarının zevkini ve lezzetini edip eyledikleri işin içinde ve aramazlar başka bir ücret aradıkları gibi ruh bilmez ve gönül bilmezlerin.

    Sunarlar gönüllerinde mayaladıkları ruhu, mânâyı ve o zevkine doyulmaz mârifet ve muhabbeti. Ön yargılı değilse kimse kurtulamaz bu büyülü seslerin birer inşirah çağlayanı gibi gönül yamaçlarında çağlamasının tesirinden; kimse kurtulamaz sinelere çarpıp insan benliğinde yankılanan bu ledünnîliğin cazibesinden… Gökler ötesi ifadelerin akisleri sayılan bu tesirli gönül beyanlarına karşı hiç kimse alâkasız kalamaz. Biz hemen tesirini görmesek de gönülden fışkıran, hâlle farklı bir şiveye ulaşan bu beyan âbideleri bugün olmasa da yarın mutlaka ona açık kalbler üzerinde tesirlerini gösterecek, vicdan sistemlerini bütün derinlikleriyle tesir altına alacak.. ve bir gün şuuraltı müktesebât hâline gelmiş bu vâridât, çok küçük bir tedâîyle de olsa ortaya çıkarak en alâkasız ruhlara bile kendi boyasını çalacaktır.

    Evet, bugün ne gönül diliyle söylenen sözler ne de hâl şivesiyle seslendirilen beyanlar kat’iyen zayi olmamaktadır. Şimdilik zihinler onları birer disket gibi kaydediyor, şuur değerlendiriyor, mantık ve muhakeme besleyip büyütüyor ve yeni kalıplara, yeni şekillere ifrağ ediyor, sonra da onları bir “vakt-i merhûn”a emanet ediyor. Mevsimi gelince belki de kalbin o sihirli beyanları, hâlin ruhlar üzerindeki o silinmez izleri ne duyulmadık şeyler ne görülmedik güzellikler ifade edeceklerdir..!

    Çile / 2019 Kasım

    Çile / 2019 Kasım
    Zevk u sefadan bütün bütün el çekerek, beden ve cismaniyeti aşma istikametinde katlanılan sıkıntı, eziyet mânâlarına gelen çile; hak yolcusunun, nefis tezkiyesi ve ruh terbiyesi adına, asgarî kırk gün olmak üzere, çetin bir perhiz ve disiplin içinde yaşamasına denir ki, bu süre zarfında derviş, yeme-içme, uyuma-konuşma... gibi hususlarda zaruret sınırları içinde kalarak, vaktinin büyük bir bölümünde ibadet, zikir, fikir, murâkabe ve muhâsebe ile meşgul olur ve âdeta ölmeden evvel ölmüş gibi davranarak, sürekli ölüm temrinleriyle nefsanîliği açısından fenâ bulur ve ruhunun bütün menfezleriyle Hakk’a açık bir hakikat eri donanımıyla yeniden hayata “bismillâh” der ve Rabbine yürür.

    Daha çok dervişlerin, tekye ve zaviyelerinin tenha bir köşesinde veya evlerinin âsûde bir hücresinde çekmeye çalıştıkları çile; riyâzet mülâhazasının hatırlattığı hususları çağrıştıran, hatta bazı yanları itibarıyla onun fonksiyonlarını edaya vesile olan bir Hakk’a kurbet hamlesi veya aktif bir vuslat beklentisidir. Asgarîsi kırk gün olması itibarıyla, kelimeyi Farsça aslına ircâ ederek “çile” dedikleri gibi, bazen de kelimenin Arapça karşılığıyla “erbaîn” demişlerdir. Kırk demek olan erbaîn, tam kırk gün demek değildir; bu süre bazen gün, bazen hafta, bazen ay, bazen de senelerce sürebilir.. bazen derviş, bütün bütün cismaniyetten sıyrılıp çıkmak ve nefs-i hayvanîsini aşabilmek için ömür boyu bile çile çıkarabilir; çile ile oturur kalkar.. kapılarını sürekli ızdıraba açık tutar.. dahası, Hak yolunda katlanılan şeyleri Sevgili’nin armağanı olarak kabul eder.. dertler, sıkıntılar, kederler ağırlaştıkça o, hayatı daha bir sever.. yaşadığını duyuyor olma neşvesi içinde musibetleri hoşâmedî ile karşılar ve Allah için başa gelen her şeyi aziz bir misafir gibi selâmlar; hatta bazı gönül erleri, onu belâ şeklinde insana ihsan edilmiş bir nimet kabul ederek, “hel min mezîd” deyip, artırılmasını bile istedikleri olmuştur.

    Fuzûlî, Mecnûn’u konuşturma sadedinde bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade eder: “Az eyleme inayetini ehl-i dertten, Yani ki, çok belâlara kıl müptelâ beni.” Mevlâna, ızdırap ve çileleri, her sabah kapımızı çalan bir misafire benzetir ve bu aziz misafirin izaz edilmesi gerektiğini vurgular, “Her an aziz bir misafir gibi gönlüne bir tasa, bir keder gelir çatar... Eğer sana bir gam elçisi gelirse, onu bir dost gibi karşıla, kucakla; zaten o da sana yabancı değil; yani arada bir âşinalık var.”

    Baş Yazı İç Çürüme ve Onarım Yolları / 2019 Haziran

    Baş Yazı İç Çürüme ve Onarım Yolları / 2019 Haziran
    Her yanda üst üste çözülüşleri resmeden ürpertici tablolar; çözülüşlere yeni çözülüşler katan kirlenmiş duygular; erâcif içinde bocalayıp duran mülevves ruhlar; künde künde üstüne devrilmiş ümitler
    ve olup-bitenleri görmeyen, anlamayan ölü kalbler,
    felç olmuş ruhlar, ötelere kapalı ufuksuz hurda gönüller… Kulaklar semâvî seslere (mesmûât) kapalı;
    gözler, tekvinî emirleri doğru görüp doğru okumada kendine inat; idrakler, çerçeveleriyle örtüşmeyen pozitivizm, natüralizm, materyalizm yaveleriyle
    mest ü mahmur ve dolayısıyla en parlak hakikatler
    küsuf içinde küsurlarla karanlıklara, karanlık ruhlara emanet... Görülen tablo firavunların zift düşünceleriyle simsiyah kesilmiş, adeta bir leyl-i yeldâyı
    andırıyor.

    Kendileriyle Yüzleşmede Hale İle Hallenenler-5 (Üveys el-Karanî) / 2019 Mart

    Kendileriyle Yüzleşmede Hale İle Hallenenler-5 (Üveys el-Karanî) / 2019 Mart
    İşte o içten gelen ciğersûz nağmelerden
    seleflerinin inilti fasıllarıyla birebir örtüşen,
    mazmun yörüngeli bir-iki resim; daha doğrusu
    deryaları peylemeye yetecek, melek soluklarına
    denk, “akrabü’l-mukarrabîn” âh u vâhı
    içtenliğini hatırlatan, cihânpaha birkaç damla:
    “Ey yücelerden yüce Rabbim! ‘Tevekkül,
    teslim’ diyor, yardımını dileniyorum. Beni
    ne dünyada ne de ötelerde acz u fakr ve hiçliğimle
    başbaşa bırakma!.. Ey ezel-ebed Sultanı
    ve bugünlerin, yarınların, tüm zaman ve
    mekânların Rabb-i Rahîmi! Mücrim bir benden
    olarak şu yoksullar yoksulu halimle bârigâh-ı
    rahmetinin kapısı önündeyim. -Ey aziz
    ruh! Sen de yoksulsan, bilmem ki şu derbeder
    bendelere ne demek düşer? Ben bir şey diyemeyeceğim
    ama bir Hak dostu böylelerine
    ‘mezar-ı müteharrik bedbahtlar’ demeyi uygun
    bulmuş; haklı olsa gerek.- Zayıfım, derbederim,
    zelilim, esîrinim ve iflas etmiş bir çaresizim;
    Sen ise kapına yönelenlerin taleplerini
    vüs’at-i rahmetinle karşılayan sultanlar sultanısın!..
    Gamım, kederim hadden efzun ama
    düşe-kalka yürüyen tasalı gönüllerin arzu ve
    isteklerini is’âf buyuran bir Cevâd u Kerim’in
    kapısı önündeyim. İsyanlarım sınırsız!.. -Neye
    isyan diyorsa?- Nezdindeki makbul ve mümtaz
    kulların arasında bulunma ümidiyle başım
    rahmetinin eşiğinde, bağışlanma recasıyla o
    kapının tokmağına dokunuyorum. -Ey seleflerini
    kalbî ve ruhî hayat derinliğiyle kendine
    imrendiren sır ve hafâ sultanım! Muasırlarının
    ve çevrenin seni numune-i imtisal görüp
    takdirler yağdırmalarına karşılık, bu sızlanışların
    idraklerimizi aşan ufkunun enginliğiyle
    bir vurulup dövünme mi; yoksa bağı kopmuş
    tesbih taneleri gibi sağa-sola saçılmış bencileyin
    bendegânlara mihraplarına yönelme
    tembihi mi?- Kusurlarımın affedileceği hicap
    ve heyecanıyla bârigâh-ı gufranına yöneliyor;
    bağışlanacağım ümidiyle yerlere yüz sürüyor
    ve ‘Ey Rabb-i Rahim’im!..’ diyorum... Nefsine
    zulmetmiş bir derbeder olarak gözlerim
    vüs’at-i rahmetinin kapı aralığında, gönlüm
    hususi teveccüh sağanağında, kabul edileceğim
    heyecanlarıyla gözlerim kapının açılacağı
    intizarında, Senden beklenenleri bekliyorum.
    Gerçi cürümlerim bî-hadd ü pâyân ama ehliyetimi
    bir kenara atıyor, ehliyet-i Rahmâniyene
    sığınıyor ve başım önümde özel iltifatlarını
    intizar ediyorum.”
    “Yüce Rabbim, lâyüad ve layuhsâ hatalarımla,
    yönelecek başka kapı bilmeme iz’ânıyla,
    hemen her zaman Senin o herkese açık bulunan
    rahmet kapının önünde ebedlere kadar
    durma kararındayım. Rabbim! Şu bı�-hadd ü
    pâyân hatalarımla bir kere daha Sana yöneliyorum;
    Sana yöneliyorum zira yönelinecek bir
    başka kapı bilmiyorum. Ey yüce Rabbim! Sen
    ululardan ulusun ve bir keremkânisin; bense
    zavallılardan zavallı bir bende. Sen etmezsen
    bu pür-melâl kuluna merhamet, kim elinden
    tutar onun? Sultanlar sultanı melce’im! Sen
    her şeyin ve herkesin mâlik-i hakikı�sisin, kapı
    kulun ise sıradan bir bende; Sen lütuf buyurup
    kerem destine almazsan, ona kim inayet
    edebilir? Melce’im ve mesnedim! Sen yegâne
    aziz, bu fakir ise zillete maruz bir derbeder;
    Sen elinden tutmazsan, kim kurtarabilir onu
    bu mezelletten?

    Ey Vefalı Can / 2019 Mart

    Ey Vefalı Can / 2019 Mart
    Ey vefâlı Can, ey Canlara Cânân!..
    Bir vîrâneyiz Sen gideli inan!..
    Gel hasretlerimizi dindir ey Yâr!..
    Çevremiz buz kitlesi gibi ağyar.
    Sensiz bu hayat bize azap oldu,
    Her yanda şeytan otağı kuruldu;
    Lütfedip gel, canımızı verelim,
    Sunacağın iksirle dirilelim…
    Açılsın her yanda güller, laleler,
    Raksa dursun kudûmuna sümbüller;
    Doğ ruhlarımıza, son ümit Sensin,
    Yıllarca beklenmiştin, beklenensin…
    Gözlerden süzülenler sele döndü,
    Yoldakilerde ümit mumu söndü;
    Bendenin bağrında da bir yangın var,
    Sen teşrif edersen gelecek bahar…

    Hale İle Hallenenler (4) / 2019 Şubat

    Hale İle Hallenenler (4) / 2019 Şubat
    Ey o yüce hâleye müteveccih dırahşan çehre!
    Sen her zaman aynı şeyleri diledin ve aynı
    şeylerle sürekli içten içe inledin. Sesin/sesiniz
    gelip tâ bu çağlara da ulaştı. O nağmeleri duymaya
    teşne gönüller, sızlanışlarınızı paylaşma
    sadedinde aynı şeyleri dillendirdi ve vicdanlarının
    diliyle, elleri aynı kapının tokmağında,
    “Kerem kıl, kesme Sultanım keremin bînevâlerden
    Keremkâne yakışır mı kerem kesmek gedâlerden!..”
    (M. Lütfi Efendi)
    deyip iç döktüler. Aslında O, hiçbir zaman
    “kerem!” diyerek kapısına yönelenleri yüz üstü
    bırakmamış ve asla onlara hicran yaşatmamıştır.
    Hazreti İmam konuyla alakalı niyazını daha
    da derinleştirerek inler ve “Ey Rabb-i Rahîm’im!
    Enîsim ol! Ruhumdaki Sensizlik vahşetini gider..
    sürçmelerimi ve düşe-kalka yürümelerimi
    bağışla! Hatalarımı Settâr ism-i şerifinle setreyle!
    Bendeni sıyanet seraları içine alarak teminat-
    ı hâssanla emin kıl!” der; teveccüh, inayet,
    riâyet, kilâet beklentileri içine girerek, tutunur
    o kopmayan “urvetü’l-vüskâ”ya ve yürür tevekkül,
    teslim ve tefviz kanatlarıyla “lâ mekânî”liğe
    doğru.
    Doymaz nâmütenâhî istikametindeki şahlanışında
    her vesileyi değerlendirmeye.. yönelir
    yerinde muhabbet mihrabına.. aşk dilenciliğine
    durur Maşuk-ı Hakîkî’den.. yetinmez elde ettikleriyle,
    “daha!” der; kanat çırpar, yükselir verâlar
    verâsı ufuklara.. ulaşmak istediği zirveye
    erme adına kalmaz eşiğine baş koymadığı ve
    teveccüh etmediği sıfât ve şuûn.. gönülden hep
    bir dilenci tavrıyla süsler niyazlarını o “Güzel
    İsimler” boyasıyla.. bilmez nazlanmayı, inler
    sürekli Hazreti Yakup ve Yûnus İbn Mettâ gibi,
    (Yusuf sûresi, 12/86) iniltileriyle,
    tasa ve dağınıklıkla hep Hazreti Müşkil-
    küşâ’nın kapısı önünde.. sızlanır ve Kudreti
    Sonsuz’a ne inceden ince niyaz besteleri sunar.
    Yer yer ümit ve reca hissine kapılır ve şevk u
    şükürle şahlanarak Yunus edasıyla:
    “Hoştur bana Senden gelen,
    Ya hıl’at ü yahut kefen;
    Ya taze gül yahut diken,
    Lütfun da hoş, kahrın da hoş.”
    der. Rıza televvünlü reca hissiyle her vâridi bir
    armağan gibi öper, başına kor; olup biten bütün
    bu ihsasları özel bir teveccüh anlayışıyla ve
    “Rabbimin benimle muamelesi!” mülahazasıyla
    karşılar; Rab’den birer armağan saydığı bütün
    bu deyiş ve sezişleri iç içe sevinç hissiyle istikbal
    eder.
    Hep böyle olmuştu ve böyleydi Hâle ile hallenenlerin
    değişmeyen duyuş ve sezişleri.. hiçbir
    zaman dinmeyen heyecanları ve azm ü ikdamları..
    baş döndüren semâvîlikleri ve melekleri
    imrendiren, şeytanları fersah fersah uzaklaştıran
    kalb ve ruh desenindeki tavırları. Ne hoş
    dillendirir âşıklar sultanı Hazreti Mevlânâ, Hâle’ye
    müteveccih bu dırahşan çehrelerin o farklı
    yanını: “Bazen melekler bizim incelik ve nezaketimize
    imrenirler; bazen de şeytanlar kabalık
    ve densizliğimizden nefret duyarlar.”
    Günümüzde gök ehlini imrendirecek insanların
    bulunduğuyla alakalı bir şeyler söylemek
    oldukça zor ama şeytanı zil takıp fıkır fıkır oynatan
    insan sayısının hiçbir dönemde olmadığı
    kadar mebzul bulunduğu da bir gerçek.
    “Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, ciddi bir “ba’s ü
    ba’de’l-mevt” ile, bütün bütün şirazeden çıkmış
    bu çağın şeytan güdümündeki insanlarına da
    Hâle’ye müteveccih gönül erleri yolunda dirilişler
    lütfeylesin!” niyazıyla, bu konuya da bir noktalı
    virgül koyarak şimdilik “yeter!” diyorum.

    Dinmesin İntizar / 2019 Şubat

    Dinmesin İntizar / 2019 Şubat
    Müjdeler olsun bizlere ki Sen varsın,
    Dîl-i pejmürdeye sebeb-i emânsın;
    Yolunda hep ölüp ölüp dirileyim,
    Sen benim ışığı kısılmaz şem’amsın…
    Gözlerin pür-nûr, bakışın ömür Senin,
    U􀏐kun, âlemin adeta bir Tûr Senin;
    Yaktığın meşale her yanda nur-efşân,
    Sen bendelerin için her ân pür-nursun.
    M. Fethullah Gülen Naat
    Sen bizlere baharlar vadediyorsun,
    Gel Hak eliyle o baharı bize sun!..
    Doğsun bir kez daha o mehtab-ı münîr,
    Dünyamız son kez bir ışık çağı olsun!..
    İçimde geleceğinin özlemi var,
    Varsın anlamasın bunu bedbin ağyâr;
    Kudûmunun özlemi ağlattı beni,
    Dinmesin bu âh sürsün sonsuza kadar!..

    Hepsi Sendendi / 2019 Ocak

    Hepsi Sendendi / 2019 Ocak
    Gece-gündüz aşkın ile olayım hep giryan, Bülbül gibi Sen’i şakıyayım her dem hayran; Dilim o dil-i nâdânıma olsun tercüman,

    Vird-i zeban eylesin Seni ey Canlara Can…

    Her an ağlayıp durayım gözde fer kalmasın, Aklansın sine-i nâlânım keder kalmasın; Dünyaya meyl ü muhabbetten eser kalmasın, Sevdanla haşr ü neşr et ömrü heder kalmasın…

    Olmaz ise aşkın, nevbaharı neyleyeyim!.. Demezsen “sen” dırahşan dildârı neyleyeyim; Rü’yet olmazsa taht u sarayı neyleyeyim…Hak demezse güneşsiz fezayı neyleyeyim…

    Hale İle Hallenenler 2 / 2018 Aralık

    Hale İle Hallenenler 2 / 2018 Aralık
    Bu iç çekiş ve yakarışlar Hâle’dekilerin sızlanışları
    çizgisinde sürüp gider; sürüp gider
    de o, bu iç yakan âh u efgânıyla, kalb kasvetine
    yenik düşmüş cismaniyet insanlarına ve çizgi
    kaymalarıyla hedef sapması içinde bulunanlara,
    gönül diliyle ne besteler ne besteler sunar..
    ve bu sûzişî􀆸 nağmeleriyle, duyup hissettiklerini
    bencileyin yolzedelerin ruhlarına duyurmaya
    çalışır. Güfteler Hâle’den, nağmeler ateş-i
    aşkla yanan o melek sineden, bir ezan sesiyle,
    “Gafletle uyumak ne revadır abd-i hakîre,
    Şefkatle nida ederken Rahman gecelerde.”
    (İ􀇚brahim Hakkı)
    mazmununda, çok yüksek hislerle Allah’a
    iç döküşlerini ve nefsiyle yüzleşmelerini öyle
    tesirli iniltilerle sunar ki, anlayanlara bir saba
    nağmesi tesiri icra eder ve böyleleri bütün bütün
    ölmemişlerse, kalkar Hak kurbetine koşarlar.
    O içten nağmelerle uyanıp kendimize gelmeyi
    Allah bize de müyesser kılsın!..

    Sun Aşkın Şarabını / 2018 Aralık

    Sun Aşkın Şarabını / 2018 Aralık
    Ey sâki lütfet sun aşk şarabını,
    Ansızın vakt-i merhûn elden gider;
    Sil gönülden mâsivâ serabını!..
    Silinir aşk-ı lika dilden gider
    Vur iştiyak tamburunu her gece!..
    İnlesin arz u sema o nağmeyle;
    Dillendirsin ruh onu hece hece,
    Semâa kalksın dil o velveleyle…
    Olsun o Hak nuruna bir pervane,
    Şakısın dil-dudak sevda yolunda;
    Bulsun bulacağını bu divane,
    “Sen, Sen!..” duyulsun sağında solunda.

    Hale Ä°le Hallenenler 1 / 2018 Kasim

    Hale Ä°le Hallenenler 1 / 2018 Kasim
    Feyiz kaynağı, Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem); aynı duygu, aynı hisle O’nun takipçileri hiç mi hiç eksik olmamıştır. Gözüyle-gönlüyle her zaman O’nu temâşâ zevki ile mahmur yaşayanlar, o hal ile hallenme heyecanı içinde sürekli önlerindekini izleyip durmuş ve O’na ulaştıran güzergâhı hiçbir zaman yolcusuz bırakmamışlardır. Gözler her zaman “Hâle”de, gönüller daha ötesinin temaşasına teşne, yüzler-binler, gözlüyor olma mirsâdıyla durmadan “Öteler ve öteler ötesi!” deyip O’na doğru kanatlanmış, düşe-kalka yürüyenlere yürüme âdâbı tâlim edegelmişlerdir. Hakk’a iman, sinelerde kıpır kıpır bir heyecan kaynağı.. marifet ve muhabbet, duygu ve düşüncelerde par par parıldayan bir meşale.. o her şeyin gerçek sahibine iştiyak, sonsuza uzanan yolları aydınlatan bir projektör.. “iştiyak-ı likaullah”, duygu ve düşüncelerde sönmeyen bir enerji kaynağı.. gönüller, her zaman Hâle’dekilerin ufkunu müşahede heyecanıyla çarpmakta.. yürümüşlerdir teklemeden verâlar verâsına.. ne yorgunluk ne bıkkınlık; basiretleriyle görüldüklerini değerlendirerek, vicdan mekanizmasıyla ufuk ötesi âlemlerde seyahat azm u ikdâmı içinde bulunup bu hâle dem tutmuşçasına kalbleri haşyetle çarparak ve bütün maddî-manevî anatomileriyle râşeler sergileyerek koşmuşlardır Hâle’dekiler şehrâhına doğru.

    Derinlerden derindir iman ve irfanları.. tamdır maddî-manevî donanımları.. sıyrılmışlardır bütün benlikleriyle dünya ve mâfîhâdan.. ayaklarının altına almışlardır nefis ve hevânın kirli dürtülerini.. zirvelerde kanat açmışlardır ama tir tirdir gönülleri.. inler dururlar günahlarla kirlenmiş mücrimler gibi.. sorgularlar en derin endişelerle sabah-akşam kendilerini.. vird ü zeban edinmişlerdir,

    “Bu günahlarla tartarsa beni Hazreti Rahman,
    Kırılıverir arsa-ı mahşerde arş-ı mizân.”

    mülahazalarını. Sızlanır dururlar gece-gündüz bu içe dönük hislerle.. hep zirvelerdedirler ama her zaman tevazu ve hacalet duygusuyla oturur-kalkarlar.. tiksinti duyarlar takdirden, alkıştan.. nefret ederler şan, şeref ve ihtişamdan.. insanlardan bir insan görüntüsü sergilerler her halleriyle.. kendilerine atfedilen güzellik, başarı ve fevkaladelikleri sahibinden bilir ve tahdîs-i nimet mülahazasıyla rükû durumundan hemen secde tavrına yönelirler.

    “Değildir bu bana lâyık ben bir bende,
    Bana bu lütf ile ihsan nedendir?!.”
    (M. Lutfi Efendi)

    Gözlerimi Ceyhun Et / 2018 Kasım

    Gözlerimi Ceyhun Et / 2018 Kasım
    Gözlerimi Ceyhun Et
    Gözlerimi ceyhun et, sinede ızdırap var,
    Güfte olsun gözyaşı, bestesi iniltiler;
    Sevgimi çalmak ister hain bakışlı ağyar,
    Ben söz geçiremiyorum, her şey Seni dinler.
    Kararmasın gönlüm, nezdinden bir nur saçıver!
    Düştüm ise uzak, maiyyetine çekiver!
    “Garîbem, bîkesem ve nâtüvânem” el-emân!
    Bir sürü yırtığımla huzurdayım dikiver!..

    Sar Gönül Yaralarımı / 2018 Ekim

    Sar Gönül Yaralarımı / 2018 Ekim
    Gurbetimiz sayende oldu kurbet,
    Gül günleri yaşadık ki emsalsiz;
    Tâdât edilemez ettiğin himmet,
    Sağnak sağnaktı hem de aralıksız.

    İhsanlar gördük tecellî dilinden,
    Onu tariften ifadeler âciz;
    Mahrum etme beni, sun emelinden,
    Ey Erhamü’r-râhimîn ve ey Azîz!..

    Seni anmak bir şereftir, anarım,
    Sensizlik kahreden hicrandır bana;
    Tekmil “yandım!” demesem de yanarım,
    Yetmez olsa da bu ihtirak Sana!..

    Say bu nağmeyi bir ümit bestesi,
    Başım yerde ağlarım, gözler ceyhun;
    Gönlümde tütüyor vuslat hevesi,
    İnayetinle onu Kıtmîr’e sun!..

    Farkli Mertebeleriyle Nefs 6 / 2018 Ekim

    Farkli Mertebeleriyle Nefs 6 / 2018 Ekim
    Bu zirvenin koç yiğitleri, amel-i sâlih ve Hakk’a teveccüh-i tâmları sayesinde şeytan ve avenesinin insana nüfuz girizgâhlarının bütününü kapayıp “üns billâh”a ermişlerdir. Burası öyle yüksek bir ma-kam ve sıyanet ufkudur ki, oraya asla şeyâtı􀀂n şerare ve sinyalleri ulaşamaz ve onlar, konum-larını korudukları sürece de hep ilahı􀀂 inayet ve riayet altında bulunurlar.

    Efendim / 2018 Ekim

    Efendim / 2018 Ekim
    Bu can, bu ten Sana kurbandır Efendim,
    Nîm-nazar derdime dermandır Efendim;
    Fakîr Sana bendim.

    Atmosferin dâru’l-emândır Efendim,
    Teveccühün canlara candır Efendim;
    Elinde kemendim.

    Bulduklarımı Sende buldum Efendim,
    Kıtmîr’inim sayende oldum Efendim;
    Sana hep imrendim.

    Sensizlikle sarardım soldum Efendim,
    Gurbet dertleriyle yoruldum Efendim;
    Yoruldu menendim.

    Tut elimden yalnız bırakma Efendim,
    Sensizlik ateşine yakma Efendim;
    Bir hiçim ben kendim.

    Pür kusurum, kusura bakma Efendim,
    Yalnızlık zindanına tıkma Efendim;
    Çıkmaya yok fendim.

    M. Fethullah Gülen
    Logo

    © 2024 Podcastworld. All rights reserved

    Stay up to date

    For any inquiries, please email us at hello@podcastworld.io