On this page
eylã¼l
Explore "eylã¼l" with insightful episodes like "Dr. RedPill - Ãzel Yayın: Zaman (V010) #redpill #kırmızıhap #kadınerkek [26 Eylül 2021]", "12 Eylül darbesi, ErdoÄan-Bahçeli Türkiye'sinin taÅlarını nasıl döÅedi? - Prof Toprak, Prof Oran, Y. Türkyılmaz, E. Günay", "12 Eylül 1980 darbecileri 2020 Türkiye faÅizminin parke taÅlarını nasıl döÅedi? - Prof Baskın Oran", "AyÅe Hür: 'Devletle ilintili gazeteler ve gazeteci görünümlü kiÅiler 6-7 Eylül'de rol aldı'" and "YaÅatma Mefküresi / 2019 Eylül" from podcasts like ""Dr.RedPill", "DERSİMİZ TARİH", "DERSİMİZ TARİH", "DERSİMİZ TARİH" and "Çağlayan Dergisi"" and more!
Episodes (20)
12 Eylül darbesi, ErdoÄan-Bahçeli Türkiye'sinin taÅlarını nasıl döÅedi? - Prof Toprak, Prof Oran, Y. Türkyılmaz, E. Günay
12 Eylül 1980 darbecileri 2020 Türkiye faÅizminin parke taÅlarını nasıl döÅedi? - Prof Baskın Oran
AyÅe Hür: 'Devletle ilintili gazeteler ve gazeteci görünümlü kiÅiler 6-7 Eylül'de rol aldı'
6 Eylül akÅamı, Taksim Meydanı'nda toparlanmaya baÅlayanlar, slogan ve afiÅlerle Ä°stiklal Caddesiâne doÄru ilerleyerek Rum dükkanlarını tahrip etmeye baÅladı.
Olaylar Ä°stanbulâun her yanına yayılırken, saldırılar kısa süre sonra yerini dükkanların yaÄmalanmasına bıraktı. Saldırıya uÄrayan ve yaÄmalanan iÅyerlerinin yüzde 59âu Rumlara, yüzde 17âsi Ermenilere, yüzde 12âsi ise Yahudilere aitti.
Resmi kaynaklara göre, 6-7 Eylül Olayları baÄlamında 4 bin 214 ev, bin iÅyeri, 73 kilise ve 26 okul tahrip edildi. Ä°nsan hakları örgütü Helsinki Watchâa göre olaylarda 15 kiÅi hayatını kaybetti.
'Dersimiz Tarih'te, Ahval Genel Yayın Yönetmeni Yavuz Baydar'ın konuÄu tarihçi-yazar AyÅe Hür, saldırının meydana geldiÄi atmosferi ve yaÅananları anlattı.
YaÅatma Mefküresi / 2019 Eylül
kucaklaÅır, yüzbinlere âToprak ol, toprak!..â mesajları sunar.. ve bir taneyken
yüzlerce ile çevresine tebessümler yaÄdırır.
Derimiz ve GüneÅten Korunma / 2019 Eylül
sadece güneŠkoruyucu
ürün kullanmayı yeterli
görmemeli, hatta
bunun güneÅten
korunma davranıÅımızın
çok küçük bir
parçası olduÄunu
unutmamalıyız
Nasıl Bir DeÄiÅim / 2019 Eylül
iyi bilen insanlarla müzakereler yapılır. Ä°Åin özüne ve prensiplere aykırı bir deÄiÅim
(baÅkalaÅım) varsa önce bu problem halledilir. Temel prensiplere uygun hareket
edilmesi kaydıyla her konu; uygun bir usul ve üslupla ele alınabilir. Dinin özünde
olan âaçık uçlarâ, nefes alma menfezleri gibidir
Gönülde Gonca Gül / 2019 Eylül
Esîr-i aÅkın olsun ilelebet bu bende!..
Virdiyle, evrâdıyla hep Seni anıp dursun;
Duygularında, düÅüncelerinde, gönlünde.
Râm olsun Zâtâına bu dil düÅse de belaya!..
Veda edip bütünüyle cismanî safâya;
âKefâ billahâ deyip yönelsin yalnızca Sana!..
Talip olmasın artık ednâya ve aâlâya!..
Gürlesin ruh ve desin: Ben hep Sana inandım,
Ve marifetine kanabildiÄimce kandım,
Seni bilmek her ÅeymiÅ, gerisi aldatmaca,
OyalanmıÅım meÄer ben, onlardan usandımâ¦
Gayri gözler hep Sana baksın, baksın kanmasın,
O temaÅa-yı ruhânîden hiç usanmasın;
Cennet baÄı-bahçesi dahi araya girse,
Gönül asla onların füsununa kanmasınâ¦
Her an gönül gözlerine teveccühler gülsün,
AÄyâr hazâfiri bir bir yıkılıp dökülsün;
Senin sevgin yalnız içimde tüllenip dursun,
Teveccühünle Sen gönlümde bir gonca gülsünâ¦
Eskimeyen Sünnet Misvak / 2019 Eylül
edilmiŠçubukların kullanılması ilk defa M.Ã.
3500âlerin baÅlarında Babilliler döneminde görülmektedir. Eski Yunan ve Roma edebiyatına
ait eserlerde diÅ ve aÄız temizlenmesine yardımcı olmak için çiÄneme çubuklarından bahsedilmektedir.1
Hipokrat (M.Ã. 355), diÅ temizliÄi
için bir çubuÄa sarılmıŠyün topunu balın içine
batırıp diÅlere sürülmesini tavsiye etmektedir.
Romalılar ayrıca sakız aÄaçlarından elde ettikleri macunları diÅ temizliÄinde kullanmıÅlardır.2
Eski Arap dünyasında, diÅ temizliÄinde misvak kullanılmıÅtır.3
Japonlar "koyoji" ve Yahudiler "kesam" adında bir tahta çubuk kullanmıÅlardı. 1920âli yıllarda bile Amerikaânın bazı
kırsal alanlarında, kızılcıktan yapılmıÅ, diÅlere
sürülen bir çubuk hâlâ kullanılmaktaydı.3
17.
yüzyıl Ãin ansiklopedisine göre, ilk diÅ fırçası
1498âde Ãinâde yapılmıÅtır.
Peygamber Efendimizâin diÅleri sararmıŠolduÄu halde yanına gelen sahabi efendilerimizi
diÅ temizliÄi konusunda ikaz etmesi (Ahmed bin
Hanbel, Müsned 1/214), âMisvak hakkında tavsiyelerimi size çok tekrarladım (Buhari, cuma 8; Nesei,
Taharet 5; Ahmed bin Hanbel, Müsned 3/143; Darimi, Vudu
18)â ifadesiyle tavsiyelerde bulunması ve âCebrail (aleyhisselâm), misvak kullanmayı bana o kadar
çok tavsiye etti ki misvak hakkında âyet inecek
ve misvak kullanmak farz kılınacak zannettim
(Ä°bni Mâce)â beyanlarıyla diÅ temizliÄine çok önem
verdiÄini göstermiÅtir. Burada dikkatimizi çeken
husus diÅ temizliÄi için tavsiye edilen misvaÄın
elde edildiÄi Arak aÄacı (Salvadore persica)ânın
baÅka aÄaçlarda görülmeyen özelliklere sahip
oluÅu ve Peygamber Efendimizâin de bizzat bu
aÄacı nazara vermesidir.
Bir sünnet olarak Müslümanların hâlen kullanmaya devam ettikleri misvak alıÅkanlıÄının
ilmin ve modern tıbbın ölçülerine göre ne gibi
tesirleri olduÄunu göstermek için uzun yıllardan beri çalıÅmalar yapılmıÅtır. En son olarak
2010 yılında Ä°sveçâte Nobel mükâfatının verildiÄi Karolinska Enstitüsünde yapılan bir doktora çalıÅması bu konuda dünyaya verilen önemli
bir mesajdır.4
Nurun Ihlasta Birinci Talebesi / 2019 Eylül
giriyordum ki tarif edemem. Ãstad ile çok az
görüÅtüÄümüz halde o kadar lezzet aldım ki
tarife sıÄmaz. Ä°lk intibalarımı ömrüm oldukça
anlatsam yine de bitiremem. Beni öyle bir çekti
çevirdi ki baÅka hiçbir Åeye meylimiz kalmadı.
Neyi vardıysa bana söyledi. O Allah vergisidir.
Bazısı senelerce gider, bazısı kısa zaman içinde
görüÅür, fevkalâde alır. Cenab-ı Hak bize nasip
etti. Hayatımda ilk defa birine, âÃstadâ dedim,
hata etmedim, isabet ettim.â
âBarlaâda, Ãstad Hazretleri cehri okunan
namazlarda, bilhassa sabah namazlarında
Kurâân-ı Kerimin âElhamdülillahâ ile baÅlayan
surelerini okurdu. Kurâân okuyuÅu bambaÅkaydı. Kurâânâın hakikatlerini duyarak ve yaÅayarak okurdu. Kurâânâın Ä°lahî sadası bütün
ruhunu kaplardı. Onun okuyuÅu hafız ve hocalara hiç benzemezdi. Tecvid-i maneviye ile, yani
Kurâânâın mânâsına uygun olarak okurdu.â
Hulusi aÄabey, bir mektubunda Ãstadâa
âBeni de Nur Åakirtleri içinde Ashab-ı Kehfâin
Kıtmirâi gibi kabul buyurunâ der. Cevabî mektubunda Ãstad ise, âÄ°nÅallah sen bu zamanda
Ashab-ı Kehfâin birincilerindensinâ der.
Ä°lk görüÅmeden sonra Ãstadâın âUzaklıÄın
alameti olan mektuplaÅmak âdetim deÄil, fakat
sen yaz!â demesini bir emir telakki eden Hulusi aÄabeyin sorulu mektupları Mektubatâın
doÄmasına vesile olur. Bu hususta Åöyle der:
âBazı sualleri baÅkaları bana sorardı. Ben de
Ãstad Hazretlerine sorardım. Mesela, âCeddidû
imânekün bi lâ ilâhe illallahâ hadisini, RüÅdiye
hocalarından Arapgirli İbrahim Efendi bana
sormuÅtu. Ben de 1932âde Elazizâden Barlaâya
mektup yazarak Ãstadâdan sormuÅtum.â
Åimdi Tunceli ilinin bulunduÄu bölgenin
eski adı olan Dersimâde bazı aÅiret aÄaları mal
ve namuslarının tehlikede olduÄunu ileri sürerek isyan etmiÅlerdi. 1935âlerde baÅlayan olaylar, hükümet tarafından çok kanlı bir Åekilde
bastırılır. Bazılarının hatasıyla yüzlerce masumun hayatına kıyılır, dehÅetli zulümler iÅlenir.
O sırada Sivasâta komuta kursunda bulunan
Hulusi aÄabey, oradan ElazıÄâa getirtilerek Tunceliâdeki olayları bastırmaya memur edilir. Bu
görevi almaktan büyük bir ıstırap duyan aÄabeyimiz geliÅen olayları Åöyle anlatır: â1938âde
bizi Dersim Ä°syanını bastırmaya memur etmiÅlerdi. Ä°syan dedikleri de bazı daÄ köylerinin o
yıl vergilerini vermemiÅ olmalarıydı. Bize verilen emir tek kelimeyle âimhaâ idi. âCanlı bir Åey
bırakmayın. Genç ihtiyar, çocuk kadın demeden
imha edin!â deniyordu. âBen kıta komutanıydım. En çetin ve zor vazifeyi bize verdiler; âSen
piyadesin, seni topla takviye etmek gerekirâ
dediler. Ãmirlerimiz âBunları imha edin!â diyordu. Hâlbuki ben o zamana kadar bütün cephelerde, silahlı düÅmanla savaÅmıÅtım. Bir asker,
silahsız masum insanları nasıl öldürebilir? Bu
yüzden müthiŠbir hüzün ve ıstırap içindeydim.
Ãok üzüntülüydüm. Ãünkü Ãanakkaleâde Fransız ve Ä°ngilizlerle, Kafkaslarda Ruslarla çarpıÅtık. Fakat bunlar kim? Ãapulcu deÄil, muharip
deÄil ki? Bunlarla yapacaÄımız muharebede iki
taraf için ölüm tehlikesi var. Bir yara alıp ölürsek ne sayılacaÄız?
Sohbet ve Musahabe / 2019 Eylül
yol vardır; bunlardan biri sohbet, diÄeri de
hizmettir. Hizmet, himmete mazhariyetin
bir vesilesi ve yolu; sohbet de, zâhir ve bâtın
duygularla hakikati duyma, hissetme, yaÅama hâlidir ki, öteden beri hep ehemmiyetli
bir âinsibaÄâ sebebi addedilegelmiÅtir. Ne
var ki, her insibaÄ, sohbetin merkez noktasını tutan zatın mertebesiyle mebsûten mütenasip (doÄru orantılı) olduÄundan, tezahür
ve tesirlerinde de bir kısım farklılıklar söz
konusudur. InsanlıÄın Ifftihar Tablosuânun,
câmiiyyeti itibarıyla hak sohbeti sayesinde
mazhar olduÄu insibaÄ, en kâmil mânâdadır
Ù ÙØ© ve
ÙSen, Allahâın boyasıyla boyan ve Oânun verdiÄi rengi tam al;
(zaten) o ilâhÄ±Ì boyadan boyası daha güzel
olan kimdir ki?â hakikatinin aÅkın bir remzidir. Ondan sonra, Oânun metbûiyyetine
baÄlı bir tâbiiyyet içinde ve asliyetine nisbeten bir zılliyet mahiyetinde diÄer bütün dava-i nübüvvet ve dava-i vilâyet vârislerinin
insibaÄları gelir ki, verenin ve alanın istidadına göre çok farklı ve mütefâvittir ve bu konudaki ahz ü atâ da tamamen kabiliyetlere
göre cereyan etmektedir.
âHerkesin istidadına vâbestedir âsâr-ı feyzi,
Ebr-i nisandan efâî sem, sadef dürdane kapar.â
(Mîrî)
Hizmet; ihlâs ve samimiyet içinde Hak
rızasını aramak ve Hakkâın hoÅnut olduÄu
kimselerin terbiye ve vesayetinde bulunmak;
sohbet ise, gönül kapılarını ardına kadar ilâhî
vâridât ve mevhibelere açık tutarak, bir hak
dostuna mülâzemette bulunup, onun hak tecellîlerine açık o zengin atmosferini paylaÅmak demektir. Sahabe, hizmette zirveleri tuttuÄu gibi, sohbette de en yüksek Åâhikaların
üveyki olma pâyesiyle serfirazdır ki bu, o toplumun musâhabesinde merkez noktayı tutan Zatâın bir tek nazarının, âbu konu, Nazar
baÅlıÄıyla ayrıca tahlil edilmiÅtirâ müstaid
ruhları bir hamlede evc i kemale çıkarmasında aranmalıdır. Tabiî, kalblerini, iradelerini,
hislerini, Åuurlarını o Kutup Yıldızıânın çevresinde dönmeye baÄlamıŠbu aktif sabır kahramanlarının istidat ve performanslarının da
nazardan dûr edilmemesi gerekir.
Ä°klim DeÄiÅimi / 2019 Eylül
karbondioksit salınımlarının tesirini üçte iki oranında azaltabilir. BM Hükümetlerarası Ä°klim DeÄiÅikliÄi Panelinin (IPCC)
geçen yıl yayımladıÄı raporda, global sıcaklık artıÅının 1,5 derecede tutulamaması hâlinde karÅılaÅılabilecek tehlikelere dikkat çekilmiÅti. Global
ısınmanın en fazla 1,5 °C ile sınırlandırılması hede�ine ulaÅmak için yaklaÅık bir milyar hektar alanın aÄaçlandırılması gerekiyor. AraÅtırmacılar
dünyada Åu an üç milyar hektar alanın aÄaçlandırılmıŠolduÄunu belirtiyor ve bir milyar hektarlık ormanlaÅtırmanın daha mümkün olduÄunu
savunuyorlar. Bu büyüklükte bir alan yaklaÅık olarak ABDânin yüzölçümüne denk... Yeni aÄaçlandırılan alanların 200 milyar ton karbon gazını
emerek bloke edebileceÄi belirtiliyor. Bunun da Sanayi Ä°nkılabından bu
yana atmosfere salınan 300 milyar ton karbonun üçte ikisini oluÅturacaÄına dikkat çekiliyor. Ä°klim deÄiÅikliÄi sebebiyle ormanlaÅtırmaya uygun
alanlar ise her geçen yıl azalıyor. Rusya, Kanada, ABD, Brezilya, Avustralya ve Ãinâde ormanlaÅtırmaya uygun büyük alanlar mevcut.
Bütün dünyada Nobel kutlamalarında yüzbinlerce çamın kesilmesi,
arsa elde edebilmek için kasten çıkarılan orman yangınları... Ãte yanda,
Fatih Sultan Mehmetâin âOrmanlarımdan bir dal kesenin baÅın keserim!â
fermanı... O gün bu gün bir tek dala bile kıyılmasaydı ülkemiz zümrütten
bir kesit olurdu...
Tabiat yanlıŠyorumlandı, ekolojik denge bozuldu ve dünya adeta bir
Cehenneme çevrildi. Ãevreye sahip çıkmak, Müslümanın aslî görevleri
arasındadır. Bu görevin Åuurunda olarak gerekli giriÅimlerde bulunmamız ümidiyleâ¦
IzafI Hakıkatlerden Hakikatler Hakikatine / 2019 Eylül
Parça ve cüzden, bütüne ulaÅılmaya çalıÅılır. Hakikat namına, gözlem, deney ve akıl yürütme yollarıyla kütüphaneler dolusu eserler yazılmasına raÄmen tek bir hakikate dair ortak Åeyler söylenememiÅtir. Bütün bunlar; mücerret aklın ve deney ve gözleme dayalı yöntemin, mutlak bir hakikate uluÅma adına yeterli olmadıÄını göstermektedir.
O halde, bütün izafî hakikatlerin gidip kendisine dayandıÄı, sabit, deÄiÅmez, mutlak bir hakikat olmalı. Hakikate ulaÅmada sınırlı aklımızı ve duyularımızı aÅan, bütün zamanlara mahrutî bakan, beÅerî olmayan bir kaynak vardır: vahiy, yani Kurâân-ı Kerim. Bu ilahî kaynak, Heidegger gibi Batılı düÅünürlerin hakikat kavramına yüklediÄi mânâlara da bir açıklık getirir. Heideggerâe göre hakikat, âörtük olanı açıÄa çıkarmaâ ya da âifÅa etmeâ anlamındadır.1 Suat Yıldırım, âHakâ isminin bir manasının, âHakkı izhar edenâ demek olduÄunu belirtir.2 Allah (celle celâluhu), Hak isminin tecellisi ile gizli ve örtülü olan hakikati izhar buyurmuÅ olur.
Insanın Vazifesi / 2019 Eylül
Allah hayatı verirken sormadıÄı gibi, alırken de sormayacaktır. Kim, nerede ve nasıl ölecek, belli deÄildir. Bugün milyarlarca insan, Yaradanâını gerçek mânâda tanımamaktadır. Bu insanlara hakikatleri anlatmak ve sevdirmek vazifesi, imanla Åereflendirilen müminlere düÅmektedir. Müminler, dünyevî ve uhrevî hiçbir beklenti içinde olmadan; ihlas, samimiyet, vefa ve sadakatle bu sorumluluÄu yerine getirme gayreti içine bulunmalıdırlar. Dünyamızı aydınlatan GüneÅâi, takvimcilik yapan Ayâı, gece gökyüzünü süsleyen yıldızları, dünyayı deÄerli hâle getiren denizleri, ırmakları, ormanları, yaÄmurları ve bulutları, rengârenk açan çiçekleri, konserve edilmiÅ, rengi, tadı ve güzelliÄi farklı meyveleri, türlerini tam olarak bilemediÄimiz, cıvıl cıvıl öten, hâl diliyle Mevlaâyı zikreden kuÅları, denizlerdeki balıkları, insan vücudunda vazife yapan harika uzuvları, emrimize ve hizmetimize veren Allahâtır. Böylesine nefes kesen sanatlar, Halık-ı Zülcelalâe ayna olmaktadır. Ä°nsan, yaratılan varlıkların en harikasıdır.
Allah ona öyle bir beyin ihsan etmiÅtir ki zerrelerden müteÅekkil, kıvrım kıvrım bu beyin, Sani-i Mutlakâa dikkatleri çekmektedir. Beynimizde sinirlerden meydana gelen bir aÄ vardır. Bu aÄ, trafik kontrol merkezi gibi çalıÅır. Beyne gelen milyonlarca mesajı denetler. Lüzumsuz olanları eler, önemli olanları seçer ve akla havale eder. Mütehassıslar bugüne kadar beyin hakkında bilinenler, bilinmeyenler yanında çok azdır derler. Beyin hakkındaki hayret verici harikalar, anne karnında baÅlamaktadır. DoÄumdan sonra sinir hücrelerinin bir aÄ Åeklinde geliÅimi devam eder. Mutlak kudret sahibi Halık-ı Zülcelalâin, beyni geliÅmeye müsait bir Åekilde yarattıÄı görülmektedir.
Ãstad Bediüzzaman, kabiliyetlerin taallümle tekemmül ettiÄine dikkat çekerken, insanda inkiÅafa müstaid kuvveler, hisler ve latifelerin yaratıldıÄına dikkat çekmektedir. Dil, el, göz, kulak, hayal gücü, akıl, irade ve Åuur; insanda çok önemli vazifeler icra etmektedir. Küçük bir et parçası olan dil, yüzlerce farklı dilin telaffuzunda istihdam edilmektedir. Ayrıca Cenab-ı Hakkâın, dünya sofrasında, saymak için ömrümüzün yetmediÄi nimetlerinin teftiÅini yapmaktadır. Ellerin, gözlerin, kulakların ve hayal gücünün yaptıÄı muhteÅem iÅlere bakılınca, mülkün hakiki sahibinin Allah (celle celâluhu) olduÄunu açıkça görmek mümkündür. Ä°nsandaki isteme, merak etme ve araÅtırma duygusu, susama, acıkma, aÄlama, gülme, sevinç duyma, sevme, nefret etme hisleri, kâinatın büyüklüÄü, insanın küçüklük ve acizliÄi; zaman ve mekânların sahibi Allahâı hatırlatmaktadır. Bütün bu harikulade sanat eserleri, her Åeyin bir plan dâhilinde, bir emirle hareket ettiÄini göstermektedir. Bütün bunlara, her Åeyi yaratan Allahâın mührünün vurulduÄuna Åüphe yoktur. Rabbimiz, âBen cinleri ve insanları sırf Beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattımâ (Zâriyât, 51/56) buyurmaktadır.
Ä°nfitâr sÈresinde ise biz kullarına Åu Åekilde hitap etmektedir: âEy insan, nedir seni o kerim Rabbin hakkında aldatan? O deÄil mi seni yaratan, bütün vücut sistemini düzenleyen ve sana dengeli bir hilkat veren ve seni dilediÄi bir surette terkip eden?â (82/6â8). Bir dilekçe verip insan olmadık. Para verip satın almadık. Mülk Allahâındır, tasarruf da Oâna aittir. Bize düÅen vazife, emaneten verilen sermayeleri Oânun yolunda, Oânun rızası istikametinde deÄerlendirmek olmalıdır.
Kabiliyetlerin Ä°nkiÅafı ve Åahsiyet GeliÅimi / 2019 Eylül
âHayatında deÄiÅiklik yapmak isteyenler bazen
kiÅisel geliÅim kitaplarındaki taktik ve tavsiyelere müracaat ediyorlar.
Bu kitapların çoÄu, maddeyi öne çıkarıyor, manevî olandan söz ederken
de yalnızca âmutlulukâ ve âbaÅarıâ mefhumuna
odaklanıyor. Dünyevî hedeflere ulaÅmak, ilgi
çekmek, beÄenilmek ve takdir edilmek için makam, güç, Åöhret ve servet lâzım.
Bunları elde
etmek için de kiÅisel geliÅime ihtiyaç var. Maddî
olan her Åey, bütün servetimiz, unvanlarımız ve
makamlarımız elimizden alındıÄında geriye kalan bizim Åahsiyetimizdir.
Bize uyan ve ihtiyacımız olan da Åahsî (kiÅisel) geliÅim deÄil, Åahsiyet (kiÅilik) geliÅimidir.
Hâl ilmi olan tasavvuf
da insanı enaniyetten (benlikten) uzaklaÅtırıp
ona Åahsiyet (kiÅilik) kazandırmak için var.
Kâmil insan olmak, maddî kabiliyetlerle deÄil
manevî hususiyetlerle, zekâdan ziyade kalbin
ve ruhun tekâmülüyle ilgilidir. KiÅisel geliÅim
kendine güvenmek, kendiyle barıÅık olmak,
kendini gerçekleÅtirmek gibi hedeflerle kendi
kendine yeten biri olmayı yüceltir. Bu da benlik
duygusunu kuvvetlendirir. Åahsiyet meselesini
dert edinenler ise özgüven yerine tevekkülü,
Åöhret yerine hiçlik makamını tercih ederler.
Onlar yarıÅtıkları kimselere hasetle deÄil gıpta
ile bakarlar; hırs duymazlar, fakat azimlidirler.
Maddî konularda kendilerinden aÅaÄıdakileri
gözetir, manevî hususlarda ise yukarıdakileri
görürler. Kendilerini tanıma ve vazifelerini hatırlama hususunda ruhlarına
hitap eden kimselere kulak kesilirler.â2
Zekâ Kavramı
âProf. Howard Gardner, zekâ kavramına farklı
bir boyut getirdi ve insanlardaki zekânın tek
bir boyutta deÄil, çok farklı boyutlarda deÄerlendirilmesi gerektiÄini belirtti.
Ona göre insanların sahip oldukları çoklu zekâların her
biri yaÅamak, öÄrenmek ve insan olmak için
kullanılan etkili birer araçtır. Dünyevi baÅarı
elde etme hedefine odaklanan kiÅisel geliÅimciler,
Gardnerâin belirttiÄi sekiz tür zekânın nasıl
teÅhis edileceÄi ve bunun nerede kullanılması
gerektiÄiyle ilgili tavsiyeler geliÅtirdiler.â
Gül Cemalini Görünce / 2019 Eylül
Girmesin sevda-yı aÄyâr asla bu gönlüme;
Ebedüâl-âbâd meftun-i cemâlin kalayım,
Gölge etmesin kimse Sen gibi emelimeâ¦
Ãok kez elemle geçti bugüne dek baharım,
Fark etmeden belki de dünyadan umdum vefa;
Karardı o Mah-ı tâbâna raÄmen neharım,
Vefa umduklarımdan çektim bir hayli cefaâ¦
Sencileyin günler geçti besten yarım kaldı,
Kapıldık akıntıya ki, yok limanı onun;
Kapılar kilitli, anahtar aÄyâr elinde,
Mırıldanmaya durdu yeâis: âBu senin sonun!..â
Ey Nebî, ancak Seninle yeÅerir bu baÄlar,
Döner iç içe hâristanlar bir gülistana;
O güne dek hep gönüller boÅ günlere aÄlar,
Hazanlarla geçen bahara baharistanaâ¦
Gül açar, bülbüller öter Sen dönüp gelince,
YaÅarız hayatımızı Seninle derince;
Åafakları Åafaklar takip eder sâyende,
Tüllenir güzellikler gül cemalin görünceâ¦
Sabırsızlık Yok / 2019 Eylül
hasretiyle Mekke yollarına koyulur, ancak hede�lerine 40 kilometre kala önleri kesilir. 20
gün ümitle Hudeybiyeâde beklerler, ardından
da zahiren çok aÄır gözüken bazı maddelere
imza atıp Medineâye doÄru harekete geçerler.
YolculuÄun ilk gecesinde Efendimizâe (aleyhissalâtü vesselâm) Fetih Sûresi indirilir; hicran ve
hüzün dolu Müslümanlara, büyük fetihlerin
müjdesi verilir.1
Dünyasında yeâse en ufak bir yer bulunmayan Allah Resûlü de (aleyhissalâtü vesselâm)
Cenâb-ı Hakâtan habersiz insanların alaylarına
raÄmen her fırsatta geleceÄe dair haber ve müjdeleri dile getirerek, en kritik anlarda ashâbının gözlerine fer, dizlerine derman verir, azimlerini coÅturur, iman, ümit ve hayallerini ayakta
tutar, iradelerini biler ve ruhlarını Åahlandırır.
Bunların bilinmesi, aynı yolun yolcusu ve benzeri sıkıntılara muhatap olan müminlerin, Allah ve Resûlüânün vaatlerinin, gerçekliÄine ve
mutlaka gerçekleÅeceÄine olan iman ve itimadını artırma noktasında faydalı olacaktır.
İlk Günler
âOku!â vahyiyle, son ve evrensel mesaj Kurâânâın
nüzulü baÅlar ve Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm), bu mesajın içerdiÄi mana ve muhtevayı,
temsil ve tebliÄle görevlendirilir. Ä°nsanlık tarihinin bu en büyük hadisesinden hemen haberdar olan Mekkeliler, bu geliÅmeyi, Cahiliye
kültürü (!), Åahsi hırs ve hasetlerinin etkisinde
okur. Hemen harekete geçer ve bu yüce davayı
itibarsızlaÅtırma adına vahyi alaya alırlar. Bu,
yürünecek yolun dünkü rehberlerinin sergüzeÅt-i hayatına vakıf Varakaânın daha ilk gün
hatırlattıÄı, yola ait kaderin baÅlangıcı ve ilerleyen süreçte Mekkelilerin takınacakları tavrın
da açık bir göstergesi olur.
Åirk, Åehvet, Åöhret ve Åiddete müptela olmuÅ Åahısları, hayatlarını kökten deÄiÅtirecek
bir anlayıÅla karÅı karÅıya bırakmak, onlarda
büyük bir ÅaÅkınlık meydana getirir. Bütün
bunları nazara alan Allah Resûlü (aleyhissalâtü
vesselâm), adımlarını çok dikkatli atar. Belli bir
süre meseleyi sadece çok iyi tanıdıÄı, dost bildiÄi ve güvendiÄi insanlara açar. Namazları dahi
gözden ırak yerlerde eda eder.
HabeÅistan Hicreti Ãncesi
Risâletin dördüncü yılının baÅlarında Allah
Resûlüânün (aleyhissalâtü vesselâm) insanları açıktan ve toplu bir Åekilde Ä°slamâa davet etmeye
baÅlamasından rahatsız olan Mekkeliler, inananları belirleme adına harekete geçer. Ä°hbar,
takip ve tahkikatla onları tespit ettikçe çılgına
dönerler. Zira alaya aldıkları bu evrensel insanî
hakikatler, çok kısa zamanda hepsinin evine ve
en yakınlarının gönlüne girmiÅtir. Artık öfke ve
kinle Müslümanlara bakar; onları, dinlerinden
döndürmek için en aÄır iÅkencelere baÅvurur
ve hatta cana bile kıyarlar.
Hz. Ebû Bekir, o günleri Hz. Aliâye Åöyle anlatır: âYa Ali, o günlerde sen daha çocuktun, biz
ölümü göze almadan birine bir Åey anlatmaya
cesaret edemezdik. DıÅarıya çıktıÄımız zaman
bıçakların bizim için gayzla bilendiÄini görürdük. İçeriye girdiÄimiz zaman dıÅarıya çıkmaktan, dıÅarıya çıktıÄımız zaman da içeriye girmekten bütün bütün ümidimiz kesilirdi fakat
her Åeye raÄmen tehlikeleri göze alarak bir Åey
yapmaya teÅebbüs ederdik; zaten bunları göze
almadan da hiçbir Åey yapılamazdı.â
Yakup Gibi / 2019 Eylül
Ah edip gecelerde oda yandın Yakub gibi
Vermez idin sana kalsa göz nurun nadanlara
Takdire inkıyad yoluna vardın Yakub gibi
Ãekilip hüzn evine dün u günler ah u enin
AÄlayıp giryeler içinde kaldın Yakub gibi
Anlamadı nadanlar neden aÄlar Yakub Nebi
Anlamadı yine nadanlar seni Yakub gibi
Peygamber mirasıdır ümmetine hüzn-ü Yakub
YakıÅır ol Pirâe de çeÅm-i giryan Yakub gibi
âLa tedhulu min babin vahidinâ dedin, dinlemedik
Ãz evladınla da imtihan oldun Yakub gibi
âVe ma uÄ ni anküm min-Allahi min Åeyâ sırrınca
âÄ°niâl-hükmü illa lillahiâ dedin Yakub gibi
Gün gelir Hak yeniden Yusufların ikbalini
Gösterir, ihsan eder, kavuÅturur Yakub gibi
Kar Tanelerinde ki Riyazi Güzellik / 2019 Eylül
binlerce kar tanesinin fotoÄrafını çekti ve hayatı
boyunca onları gözlemledi. Bentley hayretini Åöyle
ifade etmektedir: âMikroskop altında, kar tanelerinin mucizevi tasarımlarını gördüm. Her kristal bir
Åaheserdi hiçbir tasarım tekrarlanmıyordu.â
Kar tanelerinin fotoÄraflarını incelediÄimizde ve her kar tanesinin inceliklerine odaklandıÄımızda, yapılarının tamamen farklı olduÄunu
göreceÄiz. Bununla birlikte, ortak bir noktaları
var: simetri ve altıgen bir yap
Arzi Hal / 2019 Eylül
Sireten yâd olsam da sureten yanındayım
Nasib oldu sultanım vaslına erdim yine
Yirmi üç sene sonra iÅte huzurundayım.
Zatınızla müÅerref oldum okul çaÄında
Lütf ile ârâm ettim erenlerin baÄında
Liyakat benim için Ankaâdır KafdaÄıânda
Ä°stikamet kim ben kim, iÅin bulûÄundayım.
Bir mü�lisim efendim, dilim varmıyor arza
Sermayem hiç hükmünde, muhtaç olmuÅum karza
Ãlfet sahralarında süründüm, kaldım darda
Günah dolu bir ömrün fasl-ı cünunundayım.
Ne ehl-i hizmet ne de gönül ehli Åairim
Bir vefasız mukallit, mücrim müteÅairim
Söz dizmeye gelince bir derece mâhirim
Mekir-misal amelsiz ilmin gururundayım.
Gel efendim, kabul kıl Hacı Kemal hatrına
Alvarlı, Memduh Ungan, Mehmet Ãzyurt hatrına
Ãstad, Tahiri, Zübeyr, Validenin hatrına
Dua buyur mecnuna aÅkın küsÈfundayım.
Layık deÄilim fakat hatrın kalbimde sakin
Nazarımda kıymetli ayak bastıÄın hâkin
Bir surette beraber görünmek Åeref lakin
Ben kim sizle olmak kim, cümlenin dÈnundayım