Logo

    eylã¼l

    Explore "eylã¼l" with insightful episodes like "Dr. RedPill - Özel Yayın: Zaman (V010) #redpill #kırmızıhap #kadınerkek [26 Eylül 2021]", "12 Eylül darbesi, Erdoğan-Bahçeli Türkiye'sinin taşlarını nasıl döşedi? - Prof Toprak, Prof Oran, Y. Türkyılmaz, E. Günay", "12 Eylül 1980 darbecileri 2020 Türkiye faşizminin parke taşlarını nasıl döşedi? - Prof Baskın Oran", "Ayşe Hür: 'Devletle ilintili gazeteler ve gazeteci görünümlü kişiler 6-7 Eylül'de rol aldı'" and "Yaşatma Mefküresi / 2019 Eylül" from podcasts like ""Dr.RedPill", "DERSİMİZ TARİH", "DERSİMİZ TARİH", "DERSİMİZ TARİH" and "Çağlayan Dergisi"" and more!

    Episodes (20)

    12 Eylül 1980 darbecileri 2020 Türkiye faşizminin parke taşlarını nasıl döşedi? - Prof Baskın Oran

    12 Eylül 1980 darbecileri 2020 Türkiye faşizminin parke taşlarını nasıl döşedi? - Prof Baskın Oran
    Ahval Genel Yayın Yönetmeni Yavuz Baydar’ın hazırlayıp sunduğu Dersimiz Tarih, bu hafta 12 Eylül Askeri Darbesini ele alıyor. Darbenin 40. yıl dönümünde Baydar’ın konuğu, Siyasetçi - Akademisyen Baskın Oran. Oran’ın aynı zamanda Kenan Evren’in Yazılmamış Anıları isimli iki ciltlik bir kitabı da bulunuyor.Â

    Ayşe Hür: 'Devletle ilintili gazeteler ve gazeteci görünümlü kişiler 6-7 Eylül'de rol aldı'

    Ayşe Hür: 'Devletle ilintili gazeteler ve gazeteci görünümlü kişiler 6-7 Eylül'de rol aldı'
    Kıbrıs'ta Türk azınlığa saldırı planlandığı iddialarının ve Atatürk'ün Selanik'teki evinin 5 Eylül'de bombalandığının öne sürülmesinin ardından, 6-7 Eylül tarihlerinde İstanbul Beyoğlu'nda Rumların can, mal ve ırzlarına yönelik düzenlenen saldırılar yıl dönümünde yeniden anılıyor.

    6 Eylül akşamı, Taksim Meydanı'nda toparlanmaya başlayanlar, slogan ve afişlerle İstiklal Caddesi’ne doğru ilerleyerek Rum dükkanlarını tahrip etmeye başladı.

    Olaylar İstanbul’un her yanına yayılırken, saldırılar kısa süre sonra yerini dükkanların yağmalanmasına bıraktı. Saldırıya uğrayan ve yağmalanan işyerlerinin yüzde 59’u Rumlara, yüzde 17’si Ermenilere, yüzde 12’si ise Yahudilere aitti.

    Resmi kaynaklara göre, 6-7 Eylül Olayları bağlamında 4 bin 214 ev, bin işyeri, 73 kilise ve 26 okul tahrip edildi. İnsan hakları örgütü Helsinki Watch’a göre olaylarda 15 kişi hayatını kaybetti.

    'Dersimiz Tarih'te, Ahval Genel Yayın Yönetmeni Yavuz Baydar'ın konuğu tarihçi-yazar Ayşe Hür, saldırının meydana geldiği atmosferi ve yaşananları anlattı.

    Yaşatma Mefküresi / 2019 Eylül

    Yaşatma Mefküresi / 2019 Eylül
    Diriliş erlerindeki bu hamle ve hareket, mevsimi gelince öyle sürpriz semereler verir ki, yirmi-otuz başağa yürüyen bir tohum gibi bir tane olarak toprakla
    kucaklaşır, yüzbinlere “Toprak ol, toprak!..” mesajları sunar.. ve bir taneyken
    yüzlerce ile çevresine tebessümler yağdırır.

    Nasıl Bir Değişim / 2019 Eylül

    Nasıl Bir Değişim / 2019 Eylül
    Değişen şartlar içinde farklı çıkış yollarına ihtiyaç duyuluyorsa, bu konuları çok
    iyi bilen insanlarla müzakereler yapılır. İşin özüne ve prensiplere aykırı bir değişim
    (başkalaşım) varsa önce bu problem halledilir. Temel prensiplere uygun hareket
    edilmesi kaydıyla her konu; uygun bir usul ve üslupla ele alınabilir. Dinin özünde
    olan “açık uçlar”, nefes alma menfezleri gibidir

    Gönülde Gonca Gül / 2019 Eylül

    Gönülde Gonca Gül / 2019 Eylül
    Bir aşk sal içe, gönül bend olsun o kemende!..
    Esîr-i aşkın olsun ilelebet bu bende!..
    Virdiyle, evrâdıyla hep Seni anıp dursun;
    Duygularında, düşüncelerinde, gönlünde.

    Râm olsun Zât’ına bu dil düşse de belaya!..
    Veda edip bütünüyle cismanî safâya;
    “Kefâ billah” deyip yönelsin yalnızca Sana!..
    Talip olmasın artık ednâya ve a’lâya!..

    Gürlesin ruh ve desin: Ben hep Sana inandım,
    Ve marifetine kanabildiğimce kandım,
    Seni bilmek her şeymiş, gerisi aldatmaca,
    Oyalanmışım meğer ben, onlardan usandım…

    Gayri gözler hep Sana baksın, baksın kanmasın,
    O temaşa-yı ruhânîden hiç usanmasın;
    Cennet bağı-bahçesi dahi araya girse,
    Gönül asla onların füsununa kanmasın…

    Her an gönül gözlerine teveccühler gülsün,
    Ağyâr hazâfiri bir bir yıkılıp dökülsün;
    Senin sevgin yalnız içimde tüllenip dursun,
    Teveccühünle Sen gönlümde bir gonca gülsün…

    Eskimeyen Sünnet Misvak / 2019 Eylül

    Eskimeyen Sünnet Misvak / 2019 Eylül
    Dişleri temizlemek için bazı bitkilerden elde
    edilmiş çubukların kullanılması ilk defa M.Ö.
    3500’lerin başlarında Babilliler döneminde görülmektedir. Eski Yunan ve Roma edebiyatına
    ait eserlerde diş ve ağız temizlenmesine yardımcı olmak için çiğneme çubuklarından bahsedilmektedir.1
    Hipokrat (M.Ö. 355), diş temizliği
    için bir çubuğa sarılmış yün topunu balın içine
    batırıp dişlere sürülmesini tavsiye etmektedir.
    Romalılar ayrıca sakız ağaçlarından elde ettikleri macunları diş temizliğinde kullanmışlardır.2
    Eski Arap dünyasında, diş temizliğinde misvak kullanılmıştır.3
    Japonlar "koyoji" ve Yahudiler "kesam" adında bir tahta çubuk kullanmışlardı. 1920’li yıllarda bile Amerika’nın bazı
    kırsal alanlarında, kızılcıktan yapılmış, dişlere
    sürülen bir çubuk hâlâ kullanılmaktaydı.3
    17.
    yüzyıl Çin ansiklopedisine göre, ilk diş fırçası
    1498’de Çin’de yapılmıştır.
    Peygamber Efendimiz’in dişleri sararmış olduğu halde yanına gelen sahabi efendilerimizi
    diş temizliği konusunda ikaz etmesi (Ahmed bin
    Hanbel, Müsned 1/214), “Misvak hakkında tavsiyelerimi size çok tekrarladım (Buhari, cuma 8; Nesei,
    Taharet 5; Ahmed bin Hanbel, Müsned 3/143; Darimi, Vudu
    18)” ifadesiyle tavsiyelerde bulunması ve “Cebrail (aleyhisselâm), misvak kullanmayı bana o kadar
    çok tavsiye etti ki misvak hakkında âyet inecek
    ve misvak kullanmak farz kılınacak zannettim
    (İbni Mâce)” beyanlarıyla diş temizliğine çok önem
    verdiğini göstermiştir. Burada dikkatimizi çeken
    husus diş temizliği için tavsiye edilen misvağın
    elde edildiği Arak ağacı (Salvadore persica)’nın
    başka ağaçlarda görülmeyen özelliklere sahip
    oluşu ve Peygamber Efendimiz’in de bizzat bu
    ağacı nazara vermesidir.
    Bir sünnet olarak Müslümanların hâlen kullanmaya devam ettikleri misvak alışkanlığının
    ilmin ve modern tıbbın ölçülerine göre ne gibi
    tesirleri olduğunu göstermek için uzun yıllardan beri çalışmalar yapılmıştır. En son olarak
    2010 yılında İsveç’te Nobel mükâfatının verildiği Karolinska Enstitüsünde yapılan bir doktora çalışması bu konuda dünyaya verilen önemli
    bir mesajdır.4

    Nurun Ihlasta Birinci Talebesi / 2019 Eylül

    Nurun Ihlasta Birinci Talebesi / 2019 Eylül
    Hulusi ağabey, Hz. Üstad ile az görüşen talebelerdendir. Sayılı görüşmeleri için şu değerlendirmeyi yapar: “O anda öyle bir hâl içine
    giriyordum ki tarif edemem. Üstad ile çok az
    görüştüğümüz halde o kadar lezzet aldım ki
    tarife sığmaz. İlk intibalarımı ömrüm oldukça
    anlatsam yine de bitiremem. Beni öyle bir çekti
    çevirdi ki başka hiçbir şeye meylimiz kalmadı.
    Neyi vardıysa bana söyledi. O Allah vergisidir.
    Bazısı senelerce gider, bazısı kısa zaman içinde
    görüşür, fevkalâde alır. Cenab-ı Hak bize nasip
    etti. Hayatımda ilk defa birine, ‘Üstad’ dedim,
    hata etmedim, isabet ettim.”
    “Barla’da, Üstad Hazretleri cehri okunan
    namazlarda, bilhassa sabah namazlarında
    Kur’ân-ı Kerimin ‘Elhamdülillah’ ile başlayan
    surelerini okurdu. Kur’ân okuyuşu bambaşkaydı. Kur’ân’ın hakikatlerini duyarak ve yaşayarak okurdu. Kur’ân’ın İlahî sadası bütün
    ruhunu kaplardı. Onun okuyuşu hafız ve hocalara hiç benzemezdi. Tecvid-i maneviye ile, yani
    Kur’ân’ın mânâsına uygun olarak okurdu.”
    Hulusi ağabey, bir mektubunda Üstad’a
    “Beni de Nur şakirtleri içinde Ashab-ı Kehf’in
    Kıtmir’i gibi kabul buyurun” der. Cevabî mektubunda Üstad ise, “İnşallah sen bu zamanda
    Ashab-ı Kehf’in birincilerindensin” der.
    İlk görüşmeden sonra Üstad’ın “Uzaklığın
    alameti olan mektuplaşmak âdetim değil, fakat
    sen yaz!” demesini bir emir telakki eden Hulusi ağabeyin sorulu mektupları Mektubat’ın
    doğmasına vesile olur. Bu hususta şöyle der:
    “Bazı sualleri başkaları bana sorardı. Ben de
    Üstad Hazretlerine sorardım. Mesela, ‘Ceddidû
    imânekün bi lâ ilâhe illallah’ hadisini, Rüşdiye
    hocalarından Arapgirli İbrahim Efendi bana
    sormuştu. Ben de 1932’de Elaziz’den Barla’ya
    mektup yazarak Üstad’dan sormuştum.”
    Şimdi Tunceli ilinin bulunduğu bölgenin
    eski adı olan Dersim’de bazı aşiret ağaları mal
    ve namuslarının tehlikede olduğunu ileri sürerek isyan etmişlerdi. 1935’lerde başlayan olaylar, hükümet tarafından çok kanlı bir şekilde
    bastırılır. Bazılarının hatasıyla yüzlerce masumun hayatına kıyılır, dehşetli zulümler işlenir.
    O sırada Sivas’ta komuta kursunda bulunan
    Hulusi ağabey, oradan Elazığ’a getirtilerek Tunceli’deki olayları bastırmaya memur edilir. Bu
    görevi almaktan büyük bir ıstırap duyan ağabeyimiz gelişen olayları şöyle anlatır: “1938’de
    bizi Dersim İsyanını bastırmaya memur etmişlerdi. İsyan dedikleri de bazı dağ köylerinin o
    yıl vergilerini vermemiş olmalarıydı. Bize verilen emir tek kelimeyle ‘imha’ idi. ‘Canlı bir şey
    bırakmayın. Genç ihtiyar, çocuk kadın demeden
    imha edin!’ deniyordu. “Ben kıta komutanıydım. En çetin ve zor vazifeyi bize verdiler; ‘Sen
    piyadesin, seni topla takviye etmek gerekir’
    dediler. Âmirlerimiz ‘Bunları imha edin!’ diyordu. Hâlbuki ben o zamana kadar bütün cephelerde, silahlı düşmanla savaşmıştım. Bir asker,
    silahsız masum insanları nasıl öldürebilir? Bu
    yüzden müthiş bir hüzün ve ıstırap içindeydim.
    Çok üzüntülüydüm. Çünkü Çanakkale’de Fransız ve İngilizlerle, Kafkaslarda Ruslarla çarpıştık. Fakat bunlar kim? Çapulcu değil, muharip
    değil ki? Bunlarla yapacağımız muharebede iki
    taraf için ölüm tehlikesi var. Bir yara alıp ölürsek ne sayılacağız?

    Sohbet ve Musahabe / 2019 Eylül

    Sohbet ve Musahabe / 2019 Eylül
    Sofiyece hakikate ulaştıran iki önemli
    yol vardır; bunlardan biri sohbet, diğeri de
    hizmettir. Hizmet, himmete mazhariyetin
    bir vesilesi ve yolu; sohbet de, zâhir ve bâtın
    duygularla hakikati duyma, hissetme, yaşama hâlidir ki, öteden beri hep ehemmiyetli
    bir “insibağ” sebebi addedilegelmiştir. Ne
    var ki, her insibağ, sohbetin merkez noktasını tutan zatın mertebesiyle mebsûten mütenasip (doğru orantılı) olduğundan, tezahür
    ve tesirlerinde de bir kısım farklılıklar söz
    konusudur. Insanlığın Ifftihar Tablosu’nun,
    câmiiyyeti itibarıyla hak sohbeti sayesinde
    mazhar olduğu insibağ, en kâmil mânâdadır
    َ ًة ve
    ِSen, Allah’ın boyasıyla boyan ve O’nun verdiği rengi tam al;
    (zaten) o ilâhı̂ boyadan boyası daha güzel
    olan kimdir ki?” hakikatinin aşkın bir remzidir. Ondan sonra, O’nun metbûiyyetine
    bağlı bir tâbiiyyet içinde ve asliyetine nisbeten bir zılliyet mahiyetinde diğer bütün dava-i nübüvvet ve dava-i vilâyet vârislerinin
    insibağları gelir ki, verenin ve alanın istidadına göre çok farklı ve mütefâvittir ve bu konudaki ahz ü atâ da tamamen kabiliyetlere
    göre cereyan etmektedir.

    “Herkesin istidadına vâbestedir âsâr-ı feyzi,
    Ebr-i nisandan ef’î sem, sadef dürdane kapar.”
    (Mîrî)

    Hizmet; ihlâs ve samimiyet içinde Hak
    rızasını aramak ve Hakk’ın hoşnut olduğu
    kimselerin terbiye ve vesayetinde bulunmak;
    sohbet ise, gönül kapılarını ardına kadar ilâhî
    vâridât ve mevhibelere açık tutarak, bir hak
    dostuna mülâzemette bulunup, onun hak tecellîlerine açık o zengin atmosferini paylaşmak demektir. Sahabe, hizmette zirveleri tuttuğu gibi, sohbette de en yüksek şâhikaların
    üveyki olma pâyesiyle serfirazdır ki bu, o toplumun musâhabesinde merkez noktayı tutan Zat’ın bir tek nazarının, –bu konu, Nazar
    başlığıyla ayrıca tahlil edilmiştir– müstaid
    ruhları bir hamlede evc i kemale çıkarmasında aranmalıdır. Tabiî, kalblerini, iradelerini,
    hislerini, şuurlarını o Kutup Yıldızı’nın çevresinde dönmeye bağlamış bu aktif sabır kahramanlarının istidat ve performanslarının da
    nazardan dûr edilmemesi gerekir.

    İklim Değişimi / 2019 Eylül

    İklim Değişimi / 2019 Eylül
    ilim insanları iklim değişikliğine karşı en etkili önlemin ormanlaştırma olduğunu vurguluyor. Ormanların çoğalması,
    karbondioksit salınımlarının tesirini üçte iki oranında azaltabilir. BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin (IPCC)
    geçen yıl yayımladığı raporda, global sıcaklık artışının 1,5 derecede tutulamaması hâlinde karşılaşılabilecek tehlikelere dikkat çekilmişti. Global
    ısınmanın en fazla 1,5 °C ile sınırlandırılması hede�ine ulaşmak için yaklaşık bir milyar hektar alanın ağaçlandırılması gerekiyor. Araştırmacılar
    dünyada şu an üç milyar hektar alanın ağaçlandırılmış olduğunu belirtiyor ve bir milyar hektarlık ormanlaştırmanın daha mümkün olduğunu
    savunuyorlar. Bu büyüklükte bir alan yaklaşık olarak ABD’nin yüzölçümüne denk... Yeni ağaçlandırılan alanların 200 milyar ton karbon gazını
    emerek bloke edebileceği belirtiliyor. Bunun da Sanayi İnkılabından bu
    yana atmosfere salınan 300 milyar ton karbonun üçte ikisini oluşturacağına dikkat çekiliyor. İklim değişikliği sebebiyle ormanlaştırmaya uygun
    alanlar ise her geçen yıl azalıyor. Rusya, Kanada, ABD, Brezilya, Avustralya ve Çin’de ormanlaştırmaya uygun büyük alanlar mevcut.
    Bütün dünyada Nobel kutlamalarında yüzbinlerce çamın kesilmesi,
    arsa elde edebilmek için kasten çıkarılan orman yangınları... Öte yanda,
    Fatih Sultan Mehmet’in “Ormanlarımdan bir dal kesenin başın keserim!”
    fermanı... O gün bu gün bir tek dala bile kıyılmasaydı ülkemiz zümrütten
    bir kesit olurdu...
    Tabiat yanlış yorumlandı, ekolojik denge bozuldu ve dünya adeta bir
    Cehenneme çevrildi. Çevreye sahip çıkmak, Müslümanın aslî görevleri
    arasındadır. Bu görevin şuurunda olarak gerekli girişimlerde bulunmamız ümidiyle…

    IzafI Hakıkatlerden Hakikatler Hakikatine / 2019 Eylül

    IzafI Hakıkatlerden Hakikatler Hakikatine / 2019 Eylül
    Batı dünyası, hakikati elde etme istikametinde özellikle akla ve görme duyusuna müracaat etmiştir. Pozitivizm, idealizm, dogmatizm ve varoluşçuluk gibi farklı akımların, bu iki kaynaktan beslendiği söylenebilinir. Gözlem ve deney yoluyla hakikatin ifşaya çalışılması, 17. ve 18. asırlarda Hume, Locke, Berkeley gibi düşünürlerle ele alınmıştır. Akılcı (rasyonalist) görüşte delillere başvurulur. Bu yolda (klasik mantıkta olduğu gibi) veriler ve önermeler önemli yer tutar.

    Parça ve cüzden, bütüne ulaşılmaya çalışılır. Hakikat namına, gözlem, deney ve akıl yürütme yollarıyla kütüphaneler dolusu eserler yazılmasına rağmen tek bir hakikate dair ortak şeyler söylenememiştir. Bütün bunlar; mücerret aklın ve deney ve gözleme dayalı yöntemin, mutlak bir hakikate uluşma adına yeterli olmadığını göstermektedir.

    O halde, bütün izafî hakikatlerin gidip kendisine dayandığı, sabit, değişmez, mutlak bir hakikat olmalı. Hakikate ulaşmada sınırlı aklımızı ve duyularımızı aşan, bütün zamanlara mahrutî bakan, beşerî olmayan bir kaynak vardır: vahiy, yani Kur’ân-ı Kerim. Bu ilahî kaynak, Heidegger gibi Batılı düşünürlerin hakikat kavramına yüklediği mânâlara da bir açıklık getirir. Heidegger’e göre hakikat, “örtük olanı açığa çıkarma” ya da “ifşa etme” anlamındadır.1 Suat Yıldırım, “Hak” isminin bir manasının, “Hakkı izhar eden” demek olduğunu belirtir.2 Allah (celle celâluhu), Hak isminin tecellisi ile gizli ve örtülü olan hakikati izhar buyurmuş olur.

    Insanın Vazifesi / 2019 Eylül

    Insanın Vazifesi / 2019 Eylül
    Böylesine harika bir varlık olan insanı Allah niçin yarattı, onun asli vazifesi nedir? Yaratılış gayesine uygun olarak vazifesini yapıyor mu? Her az çağrılmak üzere, misafir bulunduğu dünyadan, fırsatları değerlendirip üzerine düşen sorumlulukları yerine getiriyor mu? Her insan bu sorular karşısında dehşete düşüp sarsılmalı ve kendini derin bir muhasebe ve murakâbeye tâbi tutmalıdır. Hayat ve memat Allah’a aittir. Bizler emanetçiyiz.

    Allah hayatı verirken sormadığı gibi, alırken de sormayacaktır. Kim, nerede ve nasıl ölecek, belli değildir. Bugün milyarlarca insan, Yaradan’ını gerçek mânâda tanımamaktadır. Bu insanlara hakikatleri anlatmak ve sevdirmek vazifesi, imanla şereflendirilen müminlere düşmektedir. Müminler, dünyevî ve uhrevî hiçbir beklenti içinde olmadan; ihlas, samimiyet, vefa ve sadakatle bu sorumluluğu yerine getirme gayreti içine bulunmalıdırlar. Dünyamızı aydınlatan Güneş’i, takvimcilik yapan Ay’ı, gece gökyüzünü süsleyen yıldızları, dünyayı değerli hâle getiren denizleri, ırmakları, ormanları, yağmurları ve bulutları, rengârenk açan çiçekleri, konserve edilmiş, rengi, tadı ve güzelliği farklı meyveleri, türlerini tam olarak bilemediğimiz, cıvıl cıvıl öten, hâl diliyle Mevla’yı zikreden kuşları, denizlerdeki balıkları, insan vücudunda vazife yapan harika uzuvları, emrimize ve hizmetimize veren Allah’tır. Böylesine nefes kesen sanatlar, Halık-ı Zülcelal’e ayna olmaktadır. İnsan, yaratılan varlıkların en harikasıdır.

    Allah ona öyle bir beyin ihsan etmiştir ki zerrelerden müteşekkil, kıvrım kıvrım bu beyin, Sani-i Mutlak’a dikkatleri çekmektedir. Beynimizde sinirlerden meydana gelen bir ağ vardır. Bu ağ, trafik kontrol merkezi gibi çalışır. Beyne gelen milyonlarca mesajı denetler. Lüzumsuz olanları eler, önemli olanları seçer ve akla havale eder. Mütehassıslar bugüne kadar beyin hakkında bilinenler, bilinmeyenler yanında çok azdır derler. Beyin hakkındaki hayret verici harikalar, anne karnında başlamaktadır. Doğumdan sonra sinir hücrelerinin bir ağ şeklinde gelişimi devam eder. Mutlak kudret sahibi Halık-ı Zülcelal’in, beyni gelişmeye müsait bir şekilde yarattığı görülmektedir.

    Üstad Bediüzzaman, kabiliyetlerin taallümle tekemmül ettiğine dikkat çekerken, insanda inkişafa müstaid kuvveler, hisler ve latifelerin yaratıldığına dikkat çekmektedir. Dil, el, göz, kulak, hayal gücü, akıl, irade ve şuur; insanda çok önemli vazifeler icra etmektedir. Küçük bir et parçası olan dil, yüzlerce farklı dilin telaffuzunda istihdam edilmektedir. Ayrıca Cenab-ı Hakk’ın, dünya sofrasında, saymak için ömrümüzün yetmediği nimetlerinin teftişini yapmaktadır. Ellerin, gözlerin, kulakların ve hayal gücünün yaptığı muhteşem işlere bakılınca, mülkün hakiki sahibinin Allah (celle celâluhu) olduğunu açıkça görmek mümkündür. İnsandaki isteme, merak etme ve araştırma duygusu, susama, acıkma, ağlama, gülme, sevinç duyma, sevme, nefret etme hisleri, kâinatın büyüklüğü, insanın küçüklük ve acizliği; zaman ve mekânların sahibi Allah’ı hatırlatmaktadır. Bütün bu harikulade sanat eserleri, her şeyin bir plan dâhilinde, bir emirle hareket ettiğini göstermektedir. Bütün bunlara, her şeyi yaratan Allah’ın mührünün vurulduğuna şüphe yoktur. Rabbimiz, “Ben cinleri ve insanları sırf Beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım” (Zâriyât, 51/56) buyurmaktadır.

    İnfitâr sȗresinde ise biz kullarına şu şekilde hitap etmektedir: “Ey insan, nedir seni o kerim Rabbin hakkında aldatan? O değil mi seni yaratan, bütün vücut sistemini düzenleyen ve sana dengeli bir hilkat veren ve seni dilediği bir surette terkip eden?” (82/6–8). Bir dilekçe verip insan olmadık. Para verip satın almadık. Mülk Allah’ındır, tasarruf da O’na aittir. Bize düşen vazife, emaneten verilen sermayeleri O’nun yolunda, O’nun rızası istikametinde değerlendirmek olmalıdır.

    Kabiliyetlerin İnkişafı ve Şahsiyet Gelişimi / 2019 Eylül

    Kabiliyetlerin İnkişafı ve Şahsiyet Gelişimi / 2019 Eylül
    Kişisel Gelişim mi, Şahsiyet Gelişimi mi?
    “Hayatında değişiklik yapmak isteyenler bazen
    kişisel gelişim kitaplarındaki taktik ve tavsiyelere müracaat ediyorlar.
    Bu kitapların çoğu, maddeyi öne çıkarıyor, manevî olandan söz ederken
    de yalnızca “mutluluk” ve “başarı” mefhumuna
    odaklanıyor. Dünyevî hedeflere ulaşmak, ilgi
    çekmek, beğenilmek ve takdir edilmek için makam, güç, şöhret ve servet lâzım.
    Bunları elde
    etmek için de kişisel gelişime ihtiyaç var. Maddî
    olan her şey, bütün servetimiz, unvanlarımız ve
    makamlarımız elimizden alındığında geriye kalan bizim şahsiyetimizdir.
    Bize uyan ve ihtiyacımız olan da şahsî (kişisel) gelişim değil, şahsiyet (kişilik) gelişimidir.
    Hâl ilmi olan tasavvuf
    da insanı enaniyetten (benlikten) uzaklaştırıp
    ona şahsiyet (kişilik) kazandırmak için var.
    Kâmil insan olmak, maddî kabiliyetlerle değil
    manevî hususiyetlerle, zekâdan ziyade kalbin
    ve ruhun tekâmülüyle ilgilidir. Kişisel gelişim
    kendine güvenmek, kendiyle barışık olmak,
    kendini gerçekleştirmek gibi hedeflerle kendi
    kendine yeten biri olmayı yüceltir. Bu da benlik
    duygusunu kuvvetlendirir. Şahsiyet meselesini
    dert edinenler ise özgüven yerine tevekkülü,
    şöhret yerine hiçlik makamını tercih ederler.
    Onlar yarıştıkları kimselere hasetle değil gıpta
    ile bakarlar; hırs duymazlar, fakat azimlidirler.
    Maddî konularda kendilerinden aşağıdakileri
    gözetir, manevî hususlarda ise yukarıdakileri
    görürler. Kendilerini tanıma ve vazifelerini hatırlama hususunda ruhlarına
    hitap eden kimselere kulak kesilirler.”2
    Zekâ Kavramı
    “Prof. Howard Gardner, zekâ kavramına farklı
    bir boyut getirdi ve insanlardaki zekânın tek
    bir boyutta değil, çok farklı boyutlarda değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.
    Ona göre insanların sahip oldukları çoklu zekâların her
    biri yaşamak, öğrenmek ve insan olmak için
    kullanılan etkili birer araçtır. Dünyevi başarı
    elde etme hedefine odaklanan kişisel gelişimciler,
    Gardner’in belirttiği sekiz tür zekânın nasıl
    teşhis edileceği ve bunun nerede kullanılması
    gerektiğiyle ilgili tavsiyeler geliştirdiler.”

    Gül Cemalini Görünce / 2019 Eylül

    Gül Cemalini Görünce / 2019 Eylül
    Sun şerbet-i la’lini ki sermestin olayım,
    Girmesin sevda-yı ağyâr asla bu gönlüme;
    Ebedü’l-âbâd meftun-i cemâlin kalayım,
    Gölge etmesin kimse Sen gibi emelime…
    Çok kez elemle geçti bugüne dek baharım,
    Fark etmeden belki de dünyadan umdum vefa;
    Karardı o Mah-ı tâbâna rağmen neharım,
    Vefa umduklarımdan çektim bir hayli cefa…
    Sencileyin günler geçti besten yarım kaldı,
    Kapıldık akıntıya ki, yok limanı onun;
    Kapılar kilitli, anahtar ağyâr elinde,
    Mırıldanmaya durdu ye’is: “Bu senin sonun!..”
    Ey Nebî, ancak Seninle yeşerir bu bağlar,
    Döner iç içe hâristanlar bir gülistana;
    O güne dek hep gönüller boş günlere ağlar,
    Hazanlarla geçen bahara baharistana…
    Gül açar, bülbüller öter Sen dönüp gelince,
    Yaşarız hayatımızı Seninle derince;
    Şafakları şafaklar takip eder sâyende,
    Tüllenir güzellikler gül cemalin görünce…

    Sabırsızlık Yok / 2019 Eylül

    Sabırsızlık Yok / 2019 Eylül
    Ashâb-ı kirâm, umre heyecanı ve dâüssıla
    hasretiyle Mekke yollarına koyulur, ancak hede�lerine 40 kilometre kala önleri kesilir. 20
    gün ümitle Hudeybiye’de beklerler, ardından
    da zahiren çok ağır gözüken bazı maddelere
    imza atıp Medine’ye doğru harekete geçerler.
    Yolculuğun ilk gecesinde Efendimiz’e (aleyhissalâtü vesselâm) Fetih Sûresi indirilir; hicran ve
    hüzün dolu Müslümanlara, büyük fetihlerin
    müjdesi verilir.1
    Dünyasında ye’se en ufak bir yer bulunmayan Allah Resûlü de (aleyhissalâtü vesselâm)
    Cenâb-ı Hak’tan habersiz insanların alaylarına
    rağmen her fırsatta geleceğe dair haber ve müjdeleri dile getirerek, en kritik anlarda ashâbının gözlerine fer, dizlerine derman verir, azimlerini coşturur, iman, ümit ve hayallerini ayakta
    tutar, iradelerini biler ve ruhlarını şahlandırır.
    Bunların bilinmesi, aynı yolun yolcusu ve benzeri sıkıntılara muhatap olan müminlerin, Allah ve Resûlü’nün vaatlerinin, gerçekliğine ve
    mutlaka gerçekleşeceğine olan iman ve itimadını artırma noktasında faydalı olacaktır.
    İlk Günler
    “Oku!” vahyiyle, son ve evrensel mesaj Kur’ân’ın
    nüzulü başlar ve Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm), bu mesajın içerdiği mana ve muhtevayı,
    temsil ve tebliğle görevlendirilir. İnsanlık tarihinin bu en büyük hadisesinden hemen haberdar olan Mekkeliler, bu gelişmeyi, Cahiliye
    kültürü (!), şahsi hırs ve hasetlerinin etkisinde
    okur. Hemen harekete geçer ve bu yüce davayı
    itibarsızlaştırma adına vahyi alaya alırlar. Bu,
    yürünecek yolun dünkü rehberlerinin sergüzeşt-i hayatına vakıf Varaka’nın daha ilk gün
    hatırlattığı, yola ait kaderin başlangıcı ve ilerleyen süreçte Mekkelilerin takınacakları tavrın
    da açık bir göstergesi olur.
    Şirk, şehvet, şöhret ve şiddete müptela olmuş şahısları, hayatlarını kökten değiştirecek
    bir anlayışla karşı karşıya bırakmak, onlarda
    büyük bir şaşkınlık meydana getirir. Bütün
    bunları nazara alan Allah Resûlü (aleyhissalâtü
    vesselâm), adımlarını çok dikkatli atar. Belli bir
    süre meseleyi sadece çok iyi tanıdığı, dost bildiği ve güvendiği insanlara açar. Namazları dahi
    gözden ırak yerlerde eda eder.
    Habeşistan Hicreti Öncesi
    Risâletin dördüncü yılının başlarında Allah
    Resûlü’nün (aleyhissalâtü vesselâm) insanları açıktan ve toplu bir şekilde İslam’a davet etmeye
    başlamasından rahatsız olan Mekkeliler, inananları belirleme adına harekete geçer. İhbar,
    takip ve tahkikatla onları tespit ettikçe çılgına
    dönerler. Zira alaya aldıkları bu evrensel insanî
    hakikatler, çok kısa zamanda hepsinin evine ve
    en yakınlarının gönlüne girmiştir. Artık öfke ve
    kinle Müslümanlara bakar; onları, dinlerinden
    döndürmek için en ağır işkencelere başvurur
    ve hatta cana bile kıyarlar.
    Hz. Ebû Bekir, o günleri Hz. Ali’ye şöyle anlatır: “Ya Ali, o günlerde sen daha çocuktun, biz
    ölümü göze almadan birine bir şey anlatmaya
    cesaret edemezdik. Dışarıya çıktığımız zaman
    bıçakların bizim için gayzla bilendiğini görürdük. İçeriye girdiğimiz zaman dışarıya çıkmaktan, dışarıya çıktığımız zaman da içeriye girmekten bütün bütün ümidimiz kesilirdi fakat
    her şeye rağmen tehlikeleri göze alarak bir şey
    yapmaya teşebbüs ederdik; zaten bunları göze
    almadan da hiçbir şey yapılamazdı.”

    Yakup Gibi / 2019 Eylül

    Yakup Gibi / 2019 Eylül
    Göz nurun evladını çaha saldın Yakub gibi
    Ah edip gecelerde oda yandın Yakub gibi
    Vermez idin sana kalsa göz nurun nadanlara
    Takdire inkıyad yoluna vardın Yakub gibi
    Çekilip hüzn evine dün u günler ah u enin
    Ağlayıp giryeler içinde kaldın Yakub gibi
    Anlamadı nadanlar neden ağlar Yakub Nebi
    Anlamadı yine nadanlar seni Yakub gibi
    Peygamber mirasıdır ümmetine hüzn-ü Yakub
    Yakışır ol Pir’e de çeşm-i giryan Yakub gibi
    ‘La tedhulu min babin vahidin’ dedin, dinlemedik
    Öz evladınla da imtihan oldun Yakub gibi
    ‘Ve ma uğ ni anküm min-Allahi min şey’ sırrınca
    ‘İni’l-hükmü illa lillahi’ dedin Yakub gibi
    Gün gelir Hak yeniden Yusufların ikbalini
    Gösterir, ihsan eder, kavuşturur Yakub gibi

    Kar Tanelerinde ki Riyazi Güzellik / 2019 Eylül

    Kar Tanelerinde ki Riyazi Güzellik / 2019 Eylül
    “Kar Tanesi Adamı” lakaplı Wilson Bentley,
    binlerce kar tanesinin fotoğrafını çekti ve hayatı
    boyunca onları gözlemledi. Bentley hayretini şöyle
    ifade etmektedir: “Mikroskop altında, kar tanelerinin mucizevi tasarımlarını gördüm. Her kristal bir
    şaheserdi hiçbir tasarım tekrarlanmıyordu.”
    Kar tanelerinin fotoğraflarını incelediğimizde ve her kar tanesinin inceliklerine odaklandığımızda, yapılarının tamamen farklı olduğunu
    göreceğiz. Bununla birlikte, ortak bir noktaları
    var: simetri ve altıgen bir yap

    Arzi Hal / 2019 Eylül

    Arzi Hal / 2019 Eylül
    Bir bendeyim ga�leti her dem almış eynine
    Sireten yâd olsam da sureten yanındayım
    Nasib oldu sultanım vaslına erdim yine
    Yirmi üç sene sonra işte huzurundayım.
    Zatınızla müşerref oldum okul çağında
    Lütf ile ârâm ettim erenlerin bağında
    Liyakat benim için Anka’dır Kafdağı’nda
    İstikamet kim ben kim, işin bulûğundayım.
    Bir mü�lisim efendim, dilim varmıyor arza
    Sermayem hiç hükmünde, muhtaç olmuşum karza
    Ülfet sahralarında süründüm, kaldım darda
    Günah dolu bir ömrün fasl-ı cünunundayım.
    Ne ehl-i hizmet ne de gönül ehli şairim
    Bir vefasız mukallit, mücrim müteşairim
    Söz dizmeye gelince bir derece mâhirim
    Mekir-misal amelsiz ilmin gururundayım.
    Gel efendim, kabul kıl Hacı Kemal hatrına
    Alvarlı, Memduh Ungan, Mehmet Özyurt hatrına
    Üstad, Tahiri, Zübeyr, Validenin hatrına
    Dua buyur mecnuna aşkın küsȗfundayım.
    Layık değilim fakat hatrın kalbimde sakin
    Nazarımda kıymetli ayak bastığın hâkin
    Bir surette beraber görünmek şeref lakin
    Ben kim sizle olmak kim, cümlenin dȗnundayım
    Logo

    © 2024 Podcastworld. All rights reserved

    Stay up to date

    For any inquiries, please email us at hello@podcastworld.io