Logo

    dergisi

    Explore "dergisi" with insightful episodes like "Avokado / 2019 Kasım", "Çile / 2019 Kasım", "Visale Düşen Firak / 2019 Kasım", "Şeker Dosyası / 2019 Kasım" and "Bir Dinle Kalbini / 2019 Kasım" from podcasts like ""Çağlayan Dergisi", "Çağlayan Dergisi", "Çağlayan Dergisi", "Çağlayan Dergisi" and "Çağlayan Dergisi"" and more!

    Episodes (32)

    Avokado / 2019 Kasım

    Avokado / 2019 Kasım
    Avokado, A vitamini kaynağı olan karotenoidler, mineraller, fenolikler, vitaminler ve yağ asitlerinin iyi bilinen bir kaynağıdır. Birçok bilimsel eserde avokado tüketmenin kan yağlarını, kolesterolü ve tansiyonu düşürücü, şeker hastalığına karşı koruyucu ve onu tedavi edici, şişmanlığı önleyici, damar içinde pıhtı oluşumunu engelleyici, damar sertliğini önleyici ve tedavi edici ve kalbi koruyucu etkilerinin olduğu gösterilmiştir.

    Avokado özellikle sabah kahvaltısında peynirle birlikte yenilmektedir. Ayrıca çekirdeği, en dışta bulunan kabuğu ve yapraklarının bazı işlemlerden geçirilerek tüketilmesi halinde metabolik sendromu oluşturan anormalliklere karşı faydaları olduğu rapor edilmektedir. Avokado yaprakları kurutulduktan sonra kaynar su ile demlenerek çay olarak içilebilir veya toz haline getirilip çorba veya salatalara katılabilir. Birçok araştırmada avokado yapraklarının şeker hastalığını önleyici ve tansiyon düşürücü özelliklerinden bahsedilmektedir. Avokado yapraklarının ayrıca kalbi koruyucu ve kolesterolü düşürücü etkilerinin varlığı da ispatlanmıştır

    Çile / 2019 Kasım

    Çile / 2019 Kasım
    Zevk u sefadan bütün bütün el çekerek, beden ve cismaniyeti aşma istikametinde katlanılan sıkıntı, eziyet mânâlarına gelen çile; hak yolcusunun, nefis tezkiyesi ve ruh terbiyesi adına, asgarî kırk gün olmak üzere, çetin bir perhiz ve disiplin içinde yaşamasına denir ki, bu süre zarfında derviş, yeme-içme, uyuma-konuşma... gibi hususlarda zaruret sınırları içinde kalarak, vaktinin büyük bir bölümünde ibadet, zikir, fikir, murâkabe ve muhâsebe ile meşgul olur ve âdeta ölmeden evvel ölmüş gibi davranarak, sürekli ölüm temrinleriyle nefsanîliği açısından fenâ bulur ve ruhunun bütün menfezleriyle Hakk’a açık bir hakikat eri donanımıyla yeniden hayata “bismillâh” der ve Rabbine yürür.

    Daha çok dervişlerin, tekye ve zaviyelerinin tenha bir köşesinde veya evlerinin âsûde bir hücresinde çekmeye çalıştıkları çile; riyâzet mülâhazasının hatırlattığı hususları çağrıştıran, hatta bazı yanları itibarıyla onun fonksiyonlarını edaya vesile olan bir Hakk’a kurbet hamlesi veya aktif bir vuslat beklentisidir. Asgarîsi kırk gün olması itibarıyla, kelimeyi Farsça aslına ircâ ederek “çile” dedikleri gibi, bazen de kelimenin Arapça karşılığıyla “erbaîn” demişlerdir. Kırk demek olan erbaîn, tam kırk gün demek değildir; bu süre bazen gün, bazen hafta, bazen ay, bazen de senelerce sürebilir.. bazen derviş, bütün bütün cismaniyetten sıyrılıp çıkmak ve nefs-i hayvanîsini aşabilmek için ömür boyu bile çile çıkarabilir; çile ile oturur kalkar.. kapılarını sürekli ızdıraba açık tutar.. dahası, Hak yolunda katlanılan şeyleri Sevgili’nin armağanı olarak kabul eder.. dertler, sıkıntılar, kederler ağırlaştıkça o, hayatı daha bir sever.. yaşadığını duyuyor olma neşvesi içinde musibetleri hoşâmedî ile karşılar ve Allah için başa gelen her şeyi aziz bir misafir gibi selâmlar; hatta bazı gönül erleri, onu belâ şeklinde insana ihsan edilmiş bir nimet kabul ederek, “hel min mezîd” deyip, artırılmasını bile istedikleri olmuştur.

    Fuzûlî, Mecnûn’u konuşturma sadedinde bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade eder: “Az eyleme inayetini ehl-i dertten, Yani ki, çok belâlara kıl müptelâ beni.” Mevlâna, ızdırap ve çileleri, her sabah kapımızı çalan bir misafire benzetir ve bu aziz misafirin izaz edilmesi gerektiğini vurgular, “Her an aziz bir misafir gibi gönlüne bir tasa, bir keder gelir çatar... Eğer sana bir gam elçisi gelirse, onu bir dost gibi karşıla, kucakla; zaten o da sana yabancı değil; yani arada bir âşinalık var.”

    Visale Düşen Firak / 2019 Kasım

    Visale Düşen Firak / 2019 Kasım
    Ufkumda tüllenen Senin kemâlindir,
    Hayranın olup yandığım cemâlindir;
    Hüsûf peşinde hep bir sürü yarasa,
    Bu da benim gönlümdeki melâlimdir…
    Âh âh ediyorum kalıyor havada;
    Hep uzayıp gidiyor bir leyl-i yeldâ;
    Küsûf bitsin, güneş çıksın budur sevdam,
    Başka bir arzum olmadı bu dünyada…
    Hayalimde her zaman bir nurlu şafak,
    Tulû’un sadık habercisi ki ap-ak;
    Sızlanıp duruyorum, bitsin bu çile,
    Visâle dönsün şu kaç asırlık firak…
    Yine o hülyalara daldım bu gece,
    Mırıldanıp durdum O’nu hece hece;
    Zaten o sevdayla yatıp kalkıyorum,
    Her gün gönlü sarıyor daha derince…
    Bize bizden yakın hep yanımızdasın,
    Tende değil, gönül ve canımızdasın;
    Unutmamaya and içen gönülleriz,
    Kadrince olmasa da aşımızdasın…

    Muhammed Fethullah Gülen

    Şeker Dosyası / 2019 Kasım

    Şeker Dosyası / 2019 Kasım
    Başlıca Zanlı: Früktoz Früktoz meyvelerde ve balda da bulunur fakat işlenmiş gıdalardaki früktoz fıtrî değildir. Mısır, pancar ya da şeker kamışından elde edilip sağlıklı liflerden ve besleyici unsurlardan arındırılmıştır. Neredeyse tüm ilave şekerler büyük ölçüde früktoz içermektedir. Şekerler arasında yağa en hızlı dönüşen de früktozdur. Früktozun tamamı enerjiye çevrilemediği için karaciğer tarafından trigliserit denilen yağa dönüşmektedir. Karaciğer bunun bir kısmını kana salar ve bu da kolesterol seviyesini artırır. Daha kötüsü karaciğerde kalan trigliseritler yüzünden kan şekeri düzenlenememekte ve insülin direnci ortaya çıkmaktadır. Ayrıca genetiği değiştirilmiş mısır ithalatının serbest olduğunu düşünürsek, mısır şurubunun hangi tür mısırdan elde edildiğini bilmek tüketiciler için imkânsızdır. Bu da mısır şurubu ile ilgili soru işaretlerini artıran ayrı bir faktördür.

    Şifa Hazımdadır Günde ortalama bir kişinin 17 çay kaşığı şeker tükettiği Amerika’da, San Francisco Hastanesi’nden Dr. Dean Schillinger, hastalarının neredeyse yarısının şeker hastası olduğunu söylemektedir. İstatistiklere ise 1970’den bu yana diyabet hastalığının görünme oranı üç kat artmıştır. Schillinger bu kötü gidişatın sebebini; hareketsiz hayat, büyüyen porsiyonlar, hazır gıda tüketimi ve artan şeker kullanımına bağlamaktadır. Bu noktada Bediüzzaman Hazretlerinin, İbni Sina’dan iktibasla, “Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hâl, yemek üstüne yemek yemektir.

    Yani, vücuda en muzır, dört beş saat ara vermeden yemek yemek veyahut lezzet için çeşitli yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmaktır”3 şeklinde ifade ettiği hakikatin ne kadar da isabetli olduğunu göstermektedir. Nedir Şeker? Şeker, bir çeşit karbonhidrat ve hücrelerimizin önemli enerji kaynaklarından biridir. Şeker deyince aklımıza çay şekeri gelse de bazıları tabloda yer alan, kimyevî olarak onlarca çeşit şeker vardır. Tatlandırıcılar Özelikle tatlı ve pasta sektöründe çok kullanılan tatlandırıcılar, şekerden yüzlerce kat daha tatlıdır. Mesela aspartam, şekerden 200 kat, sükraloz 600 kat daha tatlıdır.

    Aspartamın içinde sinirleri uyaran aspartik asit, fazla alındığında beyin için zararlı fenilalanin ve metil alkol bulunur. Metil alkol vücudumuzda, kanserojen olan formaldehite dönüşür. Aldığınız ürünün içindekiler bölümünde sadece “şeker” (sakkaroz) yazıyorsa bu fıtrî şekerle üretilmiştir fakat früktoz şurubu, agave nektarı, mısır şurubu ve aspartam gibi ibareler varsa bu ürünlerde sun’î tatlandırıcı kullanılmıştır. Bu tatlandırıcıları, karaciğerimiz algılayamaz ve beyne tokluk hissi gönderemez. Bu da bizde sürekli yemek yeme ihtiyacı uyandırır. Karaciğerimiz tatlandırıcıyı algılayamadığı için de parçalayamaz. Yağ olarak vücudumuzda depolar.

    Bir Dinle Kalbini / 2019 Kasım

    Bir Dinle Kalbini / 2019 Kasım
    Bir vakit ansızın belirdi kuyu
    Karanlık dehlizde koptu fırtına
    Çoğaldı sabırla aylar ve yıllar
    Ana rahmi gibi besledi suyu
    Bir vakit ansızın belirdi kuyu
    Ne çok şey birikti; hüzün, inkisar
    Bir değil belki bin sukût-ı hayal
    Kalpleri yoklayan acı olsa da
    Izdırap anları candaki bu hal
    Ne çok şey birikti; hüzün, inkisar
    Sıyrılır geceler karanlıklardan
    Ve kurtulur ruhlar Nuh tufanından
    Ne Nemrut ateşi ne bir Firavun
    Bir medet bulmadı umduklarından
    Sıyrılır geceler karanlıklardan
    Bir tutkudan öte kızarır ufuk
    Canlanır yürekler Ay’la, Güneş’le
    Dertli sinelerde içli bir soluk
    Yıldız yağmurları her an gecede
    Bir tutkudan öte kızarır ufuk
    Düşmek için yola vakit arama
    Karda, kışta, yazda ya da baharda
    Bir dinle kalbini bir an durup da
    Gün doğdu doğacak zümrüt dağlarda
    Düşmek için yola vakit arama

    Bediuzzamana Göre Namaz / 2019 Kasım

    Bediuzzamana Göre Namaz / 2019 Kasım
    Insan mevcudattaki güzelliklere bakarken, kendisini Rububiyet saltanatının seyircisi kabul etmeli ve gördüğü güzelliklere karşı tekbir ve tesbih ile karşılık vermelidir. Yani namazda ilk seviye “seyretme ve takdir etme” makamıdır. Bir mertebe daha yukarı çıkıp kendisini Cenab-ı Hakk’ın yarattığı benzersiz ve parlak eserlerinin “tanıtıcısı makamında” görerek “sübhanallah” ve “elhamdülillah” demelidir. İlahi Rahmetin ikram ettiği çeşitli nimetleri, görünen ve görünmeyen duygularıyla “tatma makamına” çıkıp şükür ve övgü ile karşılık vermelidir. Manevi donanımlarının terazisiyle, Cenab-ı Hakk’ın isimlerinin definelerindeki cevherleri “tartma ve bilme makamında” tenzih ve övgü vazifesi yapmalıdır.

    Cenab-ı Hakk’ın kader çizelgesi üzerinde kudret kalemiyle yazdığı birer mektubu hükmündeki eserlerini “okuma, tetkik etme ve etraflıca düşünme makamında” tefekkür ve takdir görevini yerine getirmelidir. Mahlûkatın yaratılışındaki ve sanatlı oluşundaki incelikleri ve güzellikleri seyrederek “tenzih makamında” Allah’ı sevmeli ve O’na şiddetli bir arzu duymalıdır. Buradaki açıklamalar, bize namazın adeta bir eğitim platformu olduğunu gösteriyor. Bilindiği üzere, eğitimde tedricilik esastır. Her çeşit eğitimde olduğu gibi, kulluk eğitiminde, yani Allah’a ibadetlerimizi şuurlu olarak takdim etme yolunda da birtakım basamaklar vardır. Namazın bütün ibadetlerin fihristi olması ve bütün varlıkların farklı ibadetlerini bir yönüyle temsil etmesi hasebiyle namazla kulluk eğitiminde de tedricilik esastır. Bediüzzaman Hazretleri, “On Birinci Söz” isimli eserinde bu konuya dikkat çekmektedir. Allah’a (celle celâluhu) kulluk yolunda ilk adım, Rabbimizin kâinattaki eserlerini seyretmek, bunların başıboş ve gayesiz olmadığını anlamak ve onların değerini takdir etmektir. Çevreyi koruma konusunda da ilk adım bu olsa gerektir.

    Madem varlıkların anlamlı olduğunu idrak ettik, artık insaniyetimiz, yani onları evrende anlayabilen bir varlık türü olmamız bizi sorumlu kılıyor. Bu sorumluluk bir tür ilancılık ve tanıtımı gerektiriyor. Bu tanıtımın ilk şartı, onları yaratan Zât-ı Akdes’e övgü ve şükürle karşılıkta bulunmaktır. Bunun bir adım ötesi, inceleyerek derinleşme safhası, bilgiyi özümseme aşamasıdır. Özümsenmeyen bilgi benliğe mal olmaz ve uygulamaya geçemez. Bu aşamaya yükselmenin yolu, eserlerinin mükemmelliği karşısında Yüce Yaratıcının kusur ve hatadan uzak olduğunu övgüyle bildirmektir.

    ...

    Bahar / 2019 Kasım

    Bahar / 2019 Kasım
    Gönlüm ilhamla dolu bu ilkbahar sabahı,
    Duyar gibiyim sanki yüreğimde Allah’ı,
    Ruhun huşȗ içinde vecde geldiği bu dem,
    Secdeye varılacak mescittir sanki âlem;
    Seccadedir altımda baharın yeşil yüzü,
    Ve üstümde kubbedir o masmavi gökyüzü.
    Uzayan bu uçsuzluk ve bu masmavi gökler,
    Ruhlara sonsuzluğu, ebediyeti söyler.
    Şimdi sonsuz ufuklar beni davet ediyor:
    Mekânı orda bırak, sineme koş gel, diyor.
    Sonsuza gidip varmak gönlümüzde emelken
    Açarak korkusuzca ufka doğru bir yelken,
    Bırakıp kendimizi bir bahar rüzgârına
    Gitsek bu sonsuz ufkun ebedi diyarına…

    Ali Ihsan Er

    Arzi Hal / 2019 Eylül

    Arzi Hal / 2019 Eylül
    Bir bendeyim ga�leti her dem almış eynine
    Sireten yâd olsam da sureten yanındayım
    Nasib oldu sultanım vaslına erdim yine
    Yirmi üç sene sonra işte huzurundayım.
    Zatınızla müşerref oldum okul çağında
    Lütf ile ârâm ettim erenlerin bağında
    Liyakat benim için Anka’dır Kafdağı’nda
    İstikamet kim ben kim, işin bulûğundayım.
    Bir mü�lisim efendim, dilim varmıyor arza
    Sermayem hiç hükmünde, muhtaç olmuşum karza
    Ülfet sahralarında süründüm, kaldım darda
    Günah dolu bir ömrün fasl-ı cünunundayım.
    Ne ehl-i hizmet ne de gönül ehli şairim
    Bir vefasız mukallit, mücrim müteşairim
    Söz dizmeye gelince bir derece mâhirim
    Mekir-misal amelsiz ilmin gururundayım.
    Gel efendim, kabul kıl Hacı Kemal hatrına
    Alvarlı, Memduh Ungan, Mehmet Özyurt hatrına
    Üstad, Tahiri, Zübeyr, Validenin hatrına
    Dua buyur mecnuna aşkın küsȗfundayım.
    Layık değilim fakat hatrın kalbimde sakin
    Nazarımda kıymetli ayak bastığın hâkin
    Bir surette beraber görünmek şeref lakin
    Ben kim sizle olmak kim, cümlenin dȗnundayım

    Hicret / 2019 Haziran

    Hicret / 2019 Haziran
    Kapının önünde karınca yuvası vardı.
    Baktım ki toprağın en altına göçmüşler.
    Kardan kıştan saklanmışlar. Zorluk görünce yer
    değiştirme diye Allah’ın verdiği bir kolaylık
    var. Zeminin müsait olması diye bir şey var
    ve bu aslında kainattaki uyumu ne güzel de
    özetliyor.

    İnsanın ömrü sayılı günlerden oluşuyorsa ve ne�is
    her an ölümü tadıyorsa, o zaman
    insan duramaz ve durmamalıdır. Her an
    yolculuğuna devam etmelidir. Zalimin zulmünden
    kaçan her insan hicret bereketiyle bereketleniyor.
    Kimisi de yolların eman
    vermemesinden kaynaklanan bir dert ile
    belki de yerinden bile oynayamıyor. Ona da
    niyetiyle diyarları ve zamanları ayağına çağırmak kalıyor.

    Mazlum yanlarından büyük
    dualar bulmak kalıyor ki o da görülmedik diyarlarda nice
    güllerin yetişmesi adına büyük
    bir vesiledir. Gidenler gittikleri yerde bir tohum olurken
    bazıları da kaldıkları yerde bir
    tohum oluyor; dökülen gazellerin toprağın
    bağrında, gelecek bahara zemin hazırlaması gibi.

    Hacı Kemal Erimez Ağabey / 2019 Mart

    Hacı Kemal Erimez Ağabey / 2019 Mart
    1960 ihtilalinden sonra kurulan Adalet Partisine
    destek verir, Süleyman Demirel’i evinde
    misafir eder. 1977 seçimlerinde İzmir’den milletvekili
    adayı olan Turgut Özal’ı da desteklemiştir.
    Bunları yaparken Hacı Kemal ağabeyin
    siyasetten hiçbir şahsî beklentisi olmamıştır.
    Hacı Kemal ağabeyi 1960’ta İzmir’de tanıdım.
    O zamanlar Ramazan aylarında İzmir’e
    vaaza gelen Tahir Büyükkörükçü Hocamızın
    vaazlarını takip ederdi. Elindeki teybi ile onun
    gölgesi gibiydi. 1963’ten itibaren de Yaşar Tunagür
    Hocamızın vaazlarını teybi ile takip etti.
    Ayrıca Hacı Kemal ağabeyimizi Mustafa Birlik
    ağabeyimizin evindeki Risale-i Nur sohbetlerinde
    de görüyordum.
    Hacı Kemal ağabeyimiz, M. Fethullah Gülen
    Hocaefendi’nin vaazını ilk olarak nasıl duyduğunu
    şöyle anlatmıştı: “Ben Cuma namazı için
    Başdurak Camiine gittim. Takunyaları ayağıma
    geçirdim, abdest alıyorum. Baktım, hoparlörden
    bir ses geliyor ama nasıl bir ses! Bir hoca
    vaaz ediyor. O zaman Kestanepazarı’ndaki
    vaaz, merkezî sistemle çevre camilerde dinleniyordu.
    ‘Allah Allah!’ dedim. Bu nasıl vaaz böyle?
    Nurları anlatıyor. Böyle vaaz mı olur, nasıl şey
    bu? Sanki bu dünyadan değil de başka bir âlemden
    geliyordu bu ses. O gün takunyalarla gittim
    Kestanepazarı Camiine. Hocaefendi’yle asıl tanışmamız
    böyle oldu. Ertesi gün beraber Karşıyaka’ya
    sünnet düğününe gittik. Bütün hocalar
    orada. Hepsi konuştu, o konuşmadı. Herhalde
    rekabet olur diye, konuşmak istemedi. Dönüşte
    bindik gemiye; güvertede oturmadı, ambara
    indi hemen. Cebinden bir kitap çıkardı, başladı
    okumaya. Ben sürekli tetkik ediyorum. Dedim:
    Bu ne Tahîr Hoca’ya benziyor ne de Yaşar Hoca’ya.
    Allah selamet versin ikisini de çok severim
    ama bu hiçbirine benzemiyor, bambaşka…
    Kendi kendime ‘Hacı Kemal, işte yıllardır aradığın
    mürşidi buldun. Bundan sonra bu hocanın
    peşinden ayrılma.”
    Gerçekten de Hacı Kemal ağabey, M. Fethullah
    Gülen Hocaefendi’ye gönülden en derin bir
    muhabbetle bağlıydı, tavsiyelerini emir telakki
    eder, hatta ima ve işaretlerini bile değerlendirip
    onlardan kendine pay çıkarırdı.
    Hocaefendi bizim bir hatamız, bir yanlışımız
    olduğu zaman çoğu zaman doğrudan yüzümüze
    vurmaz, Peygamber Efendimizin (sallallâhu aleyhi
    ve sellem) usulü ile “Ne oluyor ki bazıları şöyle
    yapıyor?” diyerek umuma hitap edip herkesin
    içinde o yanlışı yapan ders alsın diye bir üslup
    kullandığı gibi, bizlere “Bazı arkadaşlarımız…”
    diye meseleyi anlatırdı. Çoğu zaman biz esasen
    Hocaefendi’nin bizlerden hangimizi kastettiğini
    bilirdik, ama Hacı Kemal ağabey bunların
    hepsini kendi üzerine alır, “Vallahi, Hocaefendi
    bunları bana söylüyor, ben şöyle yapmalıyım,
    ben böyle yapmalıyım” der ve her sözden hisse
    kapıp ibret ve ders alarak güzel işler yapardı.
    Gerçekten, mürşidleri “Bana hitap ediyor” diye
    dinlemek, çok iyi istifade etmeye vesile olur.
    Hocaefendi’den 12 yaş büyük olan Hacı Kemal
    ağabeyin bu hâli hepimize bir örnekti.
    Hocaefendi Ege Üniversitesinin bulunduğu
    İzmir Bornova’da, Cuma vaazlarına başladığı
    dönemde, aynı gün akşam namazından sonra
    soru-cevaba başlar, yatsıyı biraz geciktirir, bilhassa
    o günlerde üniversitede öğrencilere yönelik
    dinsizlik propagandalarına dair ileri sürülen
    sorulara uzun uzun cevaplar verirdi. Bunların
    bir kısmı Sızıntı dergisinde neşredildi ve kitaplaştırıldı.
    O cevapları teypten birkaç defa dinledikten
    sonra öğrenciler de profesörlere ve arkadaşlara
    bunları anlatırlardı. Böylece çok güzel
    hizmetler olurdu. Onun için Hacı Kemal ağabey,
    İstanbul’dan tanıdığı, hatırının geçtiği ileri gelen
    kimseleri perşembeden uçakla İzmir’e getirir,
    Cuma vaazını ve akşamki soru-cevapları
    dinletir, cumartesi ve pazar günleri de onları
    üniversite civarında öğrencilerin kaldıkları evlere
    götürüp Hizmet’i tanıtmaya çalışırdı.

    Göz Açıp Kapayıncaya Kadar / 2019 Mart

    Göz Açıp Kapayıncaya Kadar / 2019 Mart
    İmam Gazali, İhya adlı eserinde gözden ve
    kirpiklerden bahsederken bu bakış açısı ile konuyu
    izah eder. “Göz kapaklarını her açıp kapamada
    iki nimet vardır” deyip kirpikleri kırpmanın
    şükür gerektiren bir nimet olduğunu ifade
    ederken hikmet kapısını açık bırakır: “Her kapağın
    altında sinir ve kaslar bulunur. Bunlar dimağa
    bağlıdır. Üst kapağın aşağı inmesi, alt kapağın
    yukarı çıkması bu sayede olmaktadır. Her
    kapakta siyah kirpikler vardır, bunların siyah
    olması gözün ışığını toplaması için ayrı bir nimettir.
    Çünkü beyazlık ışığı dağıtır, siyahlık ise
    toplar. Göze bir şeyin girmesini engellemek için
    düzenli diziliş de bir nimettir. Kirpikler hareket
    ettikçe göz bebeğinin üzerindeki tozlar yanlara
    doğru atılır. Göz kapakları sinir ve kaslarla
    hareket eder. Göz kapakları sinirleri beyindeki
    dimağ bölgesine bağlıdır.”
    Bu ifadelerden ilme taalluk eden işlerin,
    Rabbimizi bize tarif eden bir işaret, delil ve ayet
    olduğunu anlıyoruz. İlimle dinin ne kadar iç içe
    olduğunu görüyoruz.
    Günlük hayatta çok dikkat etmesek de göz
    kapaklarımızı iç âlemimizin durumuna ya da
    dış dünya ile irtibatımıza göre kullanmaktayız.
    Bu bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken bir
    yandan da bizi görenlere ruh dünyamız adına
    ipuçları vermektedir. Mesela, hatırlanması istenen
    kelime ne kadar uzunsa göz kırpma da
    o kadar geç meydana geliyor. Alınacak bilginin
    önemine göre göz kırpma sayısı azalıp artabiliyor.
    Uçağı idare eden bir pilot, yardımcı pilota
    nazaran çok daha az göz kırpıyor. Şoförler gözlerini
    dikiz aynasına çevirirken devamlı olarak
    gözlerini kırpıyor.

    Hale İle Hallenenler 2 / 2018 Aralık

    Hale İle Hallenenler 2 / 2018 Aralık
    Bu iç çekiş ve yakarışlar Hâle’dekilerin sızlanışları
    çizgisinde sürüp gider; sürüp gider
    de o, bu iç yakan âh u efgânıyla, kalb kasvetine
    yenik düşmüş cismaniyet insanlarına ve çizgi
    kaymalarıyla hedef sapması içinde bulunanlara,
    gönül diliyle ne besteler ne besteler sunar..
    ve bu sûzişî􀆸 nağmeleriyle, duyup hissettiklerini
    bencileyin yolzedelerin ruhlarına duyurmaya
    çalışır. Güfteler Hâle’den, nağmeler ateş-i
    aşkla yanan o melek sineden, bir ezan sesiyle,
    “Gafletle uyumak ne revadır abd-i hakîre,
    Şefkatle nida ederken Rahman gecelerde.”
    (İ􀇚brahim Hakkı)
    mazmununda, çok yüksek hislerle Allah’a
    iç döküşlerini ve nefsiyle yüzleşmelerini öyle
    tesirli iniltilerle sunar ki, anlayanlara bir saba
    nağmesi tesiri icra eder ve böyleleri bütün bütün
    ölmemişlerse, kalkar Hak kurbetine koşarlar.
    O içten nağmelerle uyanıp kendimize gelmeyi
    Allah bize de müyesser kılsın!..

    Korteksteki Alışkanlıklar / 2018 Aralık

    Korteksteki Alışkanlıklar / 2018 Aralık
    Beynin bazen belirli zaman dilimlerinde
    yaptığı bildirimler veya biz farkında olmasak
    da korteksten her an gelen uyarılar sonucu
    hayat karelerine yansıyan davranışlar; insanın
    hayat tarzını şekillendirmede önemli rol oynamaktadır.
    Bu meyanda önemli bir yeri olan
    alışkanlıklar da beyin faaliyetleri ile birlikte
    hayatımıza yansımaktadır.
    Peki, alışkanlıklarımız infralimbik korteksten
    hayatımıza nasıl bir yol izlemektedir?
    “Bir alışkanlık edinmek ve onları hayatımızın
    bir parçası haline getirmek için genellikle
    üç aşamalı bir yol izleriz. İlk adımda yeni bir
    davranış keşfederiz. İkinci adımda uygulamalar
    ve tecrübelerle alışkanlık sahibi oluruz. Son
    olarak bu alışkanlık, beynimizde otomatik bir
    sistem olarak yerini alır. Mesela masanın üzerinde
    duran tabaktaki şeker veya çikolatayı
    gördüğümüzde yeme planları yapmadan bir
    anda elimizin tabağa uzanması, beynin otomatik
    alışkanlık işlemleriyle irtibatlıdır

    Mustafa Sungur / 2018 Aralık

    Mustafa Sungur / 2018 Aralık
    Mustafa Sungur ağabey, Üstad Hazretleriyle
    olan görüşmelerini şöyle anlatıyor:
    “1946–1947 seneleri, Risale-i Nur’u tanıyıp
    okumam, iman davasına âşina olmam yıllarıdır.
    Ona talebeliği en büyük nailiyet telakki ettiğim,
    ezelî ve ebedî bir nura yöneldiğim yıllarıdır. Ah
    o yıllar, hayali bile cihana değer…
    Emirdağ’a gelinceye kadar yolda heyecanımız
    son hadde varırdı. Üstad’a kavuşabilmekteki
    sonsuz sevinç ve iştiyakımıza had yoktu.
    Evet, orada Emirdağ’da varlığımızın bütünü ile
    bağlandığımız birisi vardı. Sanki o bizim her
    şeyimiz idi. Bizim kalblerimizi derinden etkilemişti.
    Onda gördüğümüz şefkat, merhamet
    sebebiyle en müşfik manevî bir baba ve ana
    gibi ona koşardık. O bizim sebeb-i hidayetimiz,
    vesile-i necatımız, büyük Üstadımızdı.
    O günleri hayal eder, Emirdağ’a doğru yol
    alırken ve yakınındaki küçük tepecikte Emirdağ’ın
    evleri görünüp kasabaya girerken, nihayet
    Çalışkanlar dükkânından şefkatli sinesine
    ulaşırken, o anları hatırladığımda gözyaşlarımı
    tutamam… Şüphe yok ki benim gibi onun
    Nur’undan hayat bulan herkes, bu tatlı gözyaşlarını
    tutamamıştır. Çünkü onun huzurundaki
    anlar, dakikalar, saatler, şüphe yok ki âlem-i
    bekadan birer sahneydi. Sonsuzluğa doğru
    uzanan hayattar ve nurlu safhalar idi… Huzur-
    u Muhammedî’nin (sallallâhu aleyhi ve sellem)
    bir in’ikâsı idi. O saatler, o dakikalar, ‘Bir dakika
    vücud-u münevver, milyon sene vücud-u ebtere
    müreccahtır’ denilen sırra mazhardı. Evet,
    onu bir timsal-i rahmet, bir mücessem şefkat
    gördük ve bulduk. Hâlıkımızın nihayetsiz lütfuydu
    o… Gecemizi gündüze kalbeden bir nur,
    bir şems-i manevî idi.

    Fuat Sezgin / 2018 Aralık

    Fuat Sezgin / 2018 Aralık
    Bu sözler, yakınlarda ruhunun ufkuna yürüyen
    bir asırlık çınara, Fuat Sezgin’e ait. Bilim tarihinde
    Müslüman âlimlerin oynadığı önemli
    rolü bütün dünyaya ispatlayan, sadece yayınladığı
    çok sayıda eserlerle değil, hazırlanmasına
    vesile olduğu âletler, cihaz kopyaları, maketler
    ve model koleksiyonlarıyla dünya bilim tarihine
    kazıyan bir âlim...
    Fuat Sezgin ile defalarca görüşmeler yaparak,
    biyografisini daha hayattayken kaleme
    alarak kültür hayatımıza mühim bir katkı sağlayan
    Prof. Dr. İrfan Yılmaz’ın eserinden1 aldık
    bu sözleri.
    “Aslında böyle bir şeyi (147’liklerden olmayı)
    beklemiyordum, ama Türkiye’de atmosferin
    değiştiği realitesini de görmüştüm. Hatta bazen
    de dışarıya çıkmayı istiyordum, ama kendi kendime
    de çıkamazdım.
    Memleketimi çok seviyordum, çok şeyler
    yapmak istiyordum… O gün artık Türkiye’de yaşayamayacağıma
    inandım.
    Amerika’daki, Almanya’daki dostlarıma,
    ‘Bugünden itibaren ben üniversitesinden atılmış
    bir insanım, yanınızda çalışmak isterim, benim
    için bir yer var mıdır?’ diye birkaç kısa mektup
    yazdım. “Almanya’ya misafir doçent olarak davet
    edildim.”

    Bukelemun Göller / 2018 Aralık

    Bukelemun Göller / 2018 Aralık
    Hayret vericidir ki aynı yerde bulunan göller birbirinden çok farklı renklerde
    yaratılmıştır. Daha da ilginç olanı, tıpkı birer bukalemun gibi yıllar geçtikçe renk
    değiştirmeleridir. Bu halleriyle sanki şöyle bir mânâ duyurmak isterler tefekkür
    ehline: Her şeyi çeşit çeşit renklerle bezeyen Allah (celle celâluhu) Mülevvin’dir.
    Her bir eserini; her ân, farklı güzelliklerde ve harikulade renklerde yaratır.

    Affetmeyi Bilmeyen Affedilmez / 2018 Kasım

    Affetmeyi Bilmeyen Affedilmez / 2018 Kasım
    Caddeler
    temiz, ruha iyi gelen berrak bir atmosfer
    var. Alabildiğine aydınlık ve göz kamaştıran
    tabiat, içimdeki sıkıntıları gideriverdi.
    Çabuk alışmıştım buralara. Tatil amaçlı
    gelmediğimden ne zaman geri döneceğim
    de belli değildi. Her sabah kahvaltıyı deniz
    kenarında yapıp saatlerce kitap okuyordum.
    “İnsan ne ile yaşar?” Tam olarak bu
    soru, yükümün en ağır kısmını belirliyordu.
    “Sevgi” ile diyordu Tolstoy.
    Logo

    © 2024 Podcastworld. All rights reserved

    Stay up to date

    For any inquiries, please email us at hello@podcastworld.io